Başlığı okuduğunuzda şöyle bir “ne oluyor yahu” demişsinizdir, inkar etmeyin şimdi! Doğru söylemek gerekirse başlığı yazıya başlamadan attığım için ben de bir şaşırdım ilk satırları yazarken. Yazı mı? Evet, öncelikle bu yazı tuhaf bir yazı ve böyle bir yarışma yok kuşkusuz. Var ama benim düzenlediğim bir yarışma, size gelmez! Özünde Onedio tipi listeleme mantığına benziyor fakat söylemi bağlamında ayrıksı bir yazı ile karşı karşıyasınız… Belki Onedio listelerine teslimiyete itiraz biçiminde yorumlanabilir mini yarışmam. Biraz bahsedeyim. Yarışmanın jüri başkanı benim. Jürinin tek üyesi de benim. Ayrıca ön seçici kurulda bizzat bulundum. Yine tek başımaydım, elimi taşın altına soktum anlayacağınız! İnce eleyip sık dokuduktan sonra adaylar belirledim, peşi sıra adayların performansını değerlendirip hızlıca bir neticeye vardım. Diyeceksiniz ki “madem kimi seçeceğin belliydi, eh, direk onu çağın Yasemin Yalçın’ı ilan edip gerekçelerini açıklasaydın ya! Diğerlerini de “işte bunlar da var ve bence iyiler, hani fena değiller” deyip anardın, olur biterdi. Yahut Onedio gibi ondan geriye saysaydın, hiç mi internete girmiyorsun!“. İyi diyorsunuz, hoş diyorsunuz, ancak! Bir kere kimi seçeceğim belli değildi, adayların her birine eşit mesafedeydim! İkincisi Yasemin Yalçın’ı genç okurların (15-30 yaş aralığı diyeyim) bildiğini pek düşünmüyorum. En fazla adını duymuşlardır. Oysa ben 90’larda, ilkokula giderken her hafta onun skeçlerine güler, yeni programını iple çekerdim! Dolayısıyla amacım hem Yasemin Yalçın’ı yaşatmak (ki kendisi hayatta, bu vesileyle uzun ömürler diliyorum) hem dönemimizin yükselen kadın komedyenlerini naçizane değerlendirmek. Kısacası bir taşla iki kuş!
Kavuk, komik, avam… Sen, ben, Türkiye…
Peki neden Yasemin Yalçın? Malumunuz, Kavuk meselesi kamuoyunu işgal ediyor. Düzenli aralıklarla… Devir teslim dönemlerinde Dümbüllü‘nün kavuğuna dair polemikler alıp yürüyor. Son devir esnasında ise böyle bir kavuğun hiç olmadığı dahi iddia edildi, tartışma alevlendi. Fakat elbette tüm iddia, eleştirilere karşın tören yapıldı ve Münir Özkul‘dan Ferhan Şensoy‘a, ondan Rasim Öztekin‘e geçen Kavuk son sahibi Şevket Çoruh‘a ulaştı. Kavuk, ödül gibi bir şey değil; daha itibarlı, bayrak aslında. Bayrağı taşıyor, geleneği yaşatıyor sahibi. Temaşa dünyamızın bir nişanı gibi… Göğüs yerine başa takılmış. “Kim ne kadar hak ediyor” mevzusuna girmeyeceğim. Hoş, girsem kaç yazar, kim tanıyor ki beni? Ama hazır kimse tanımıyorken, sektörden kimsenin elini sıkmamışken “atış serbest” diyerek kadın komedyenlerimizi anayım istedim. Neden Yasemin Yalçın adına veriyorum ödülü? Neden Demet Akbağ değil mesela? Sebebi basit… Akbağ da son derece değerli bir kadın komedyenimiz fakat o sadece komedyen değil komple bir oyuncu… Örneğin Siti Ana‘yı da başarıyla canlandırıyor. İkincisi onun metinlerini yazan Yılmaz Erdoğan 90’ların başında Yasemin Yalçın’ın yanında boy gösteriyordu, “çırağıydı” demek belki maksadı aşar ama eni sonu gölgede kalıyordu; Haşlama Taşlama‘nın yahut Yaseminname‘nin yıldızı yine Yalçın idi. Yalçın 80’ler artık sona ererken sinema oyunculuğu ile başlamıştı kariyerine ve bir anlamda Müjde Ar‘ın tezadını ifade ediyordu. Ar balık etli drama oyuncusuydu; Yalçın ise balık etli, hafif gıdılı bir komedyendi. Çok yetenekliydi fakat yuvarlak yüz hatları mizaha uygundu ve yüzün oyunculukta nasıl belirleyici olabildiğini şahsında somutluyordu adeta. Yalçın; Levent Kırca, Gani Müjde ve Hamdi Alkan gibi isimlerin temsil ettiği mizahı temsil ediyordu, bir bakıma eski Türkiye’yi! Skeçler ve karakterlerle dönemin siyasi atmosferine, toplumsal meselelerine ayna tutuyor, sorunları karikatür düzeyinde ele alırken tiplemelerini popüler kültüre angaje ediyordu. Bir alışveriş mizahıydı 90’lar mizahı… Mizahçılar toplumdan almadığını vermiyordu. En halktan uzak olanları bile… Oğuz Aral‘ın, Gırgır‘ın güçlü gözlemciliği, 80’lerin reklamcılığı kışkırtan liberal aurasıyla yeni bir muhalif mizah dili harmanlamıştı. Bu dilde birçok unsur rol oynuyordu. Bazen abartı tiplemenin istismarına dek uzanıyordu. Fakat 90’larda yeni şeyler oldu. Televizyonda skeç programları başı çekerken bir damar daha görüldü. Talk show’du bu damar ve skeçlerden destek alıp daha liberal (boş konuşmanın özgürlüğü anlamında) bir düzleme denk düşüyordu. Okan Bayülgen, Cem Özer, Beyazıt Öztürk program yaptılar, bazıları skeç kullandı, bazıları zamanla bu işi bıraktı. Ancak 2000’lere geldiğimizde skeçler artık müstakil formunu yitirmiş, gece programlarının yedeğine düşmüştü. Haliyle Hamdi Alkan’ın, Levent Kırca’nın, Yasemin Yalçın’ın devri kapandı, Gani Müjde mizahı miadını doldurdu fakat değişim bununla sınırlı kalmadı. Yukarıda adı geçen şovmenler de popülaritelerini yitirdiler ve y kuşağının yavaştan kemale ermesi, evlenip çoluk çocuğa karışması gece şovlarını takip eden kitlede hatırı sayılır bir erozyona yol açtı. Daha vahiminiyse stand up’ın bir numarası, “siyah tişörtlü” Cem Yılmaz yaşadı. Reklam dünyasından sinemaya, sahne şovundan stand up gösterisine hemen her alana damga vuran Yılmaz da yeni kuşağın acımasız mizahına ayak uyduramadı. Defalarca “internette rezil oldu” türünden yorumlar okuduk. Mesele Yılmaz’ın yaşı değil, mizahının giderek abisi Can Yılmaz‘ınki kadar naif kalması ve eski Türkiye’ye dair olmasıydı. Öte yandan eveleyip gevelemeden dünyanın gülme anlayışını değiştirdiğini, tüm sonuçların bu sebepten temellendiğini saptayabiliriz. Hâlâ güldüren bin yıllık şeyler var, doğrudur, fakat 15-20 yıl önceki sabun köpüğüne maalesef gülünmüyor. Yeni kuşak her şeye gülmüyor çünkü “yıkık” diye bir şey var mesela, “toksik” diye bir şey var ve bunlar “loser” söyleminin çok daha pervasız kullanımına denk düşüyorlar. Yeni kuşak acımasız, sadece başkasının ayağını kaydırmıyor; ilginçtir, bindiği dalı da kesiyor. Bir tarafıyla özeleştirel kültürün bıçkın bir yorumunu temsil ediyorlar. Hayli dinamik ve asimetrik bir özeleştiri… “İyi” olmayanın anında silindiği… “Ofansif” tabirinin değersizleştirme politikasıyla omuzdaş olduğu ve eski insan’a karşı bir çeşit koçbaşı vazifesi gördüğü…
2000’ler: Anlatının yenilgisi, gül-geç’in, goygoyun hakimiyeti
Konuyu fazla dağıtmadan, 2000’lerde televizyonun durumuna bir bakalım. Neler oldu 2000’lerde? Evvela geniş kadrolu skeç programları genç oyunculara hem sahne hem ekran deneyimi kazandırdı. BKM’si, Anında Görüntü Şov‘u, Güldür Güldür‘ü… Hatta yetenek programlarını da sayabiliriz. 2000’ler bir melezleşme dönemi… Popstar gibi yarışmalar canlı sahne şovunu bir kez daha öne çıkardı ve yekpare anlatımın “çağdışı” kaldığı kavranınca fragmantal bir anlayış benimsenerek büsbütün skeçlere bağlandı güldürü. Devamında televizyonun yenilgisi geldi. İnternet güldürüyü tekeline aldı. “Komik videolar” sabun köpüğü ihtiyacını tek başına karşılamaya başladı. Bu videolar, tekstin önemini yitirdiği yeni formatları da tetikledi. Kamera şakaları vs. Televizyona yapılan işler dahi cam ekranın kendine has ruhundan uzaktı artık. Biri daha popüler olmak üzere iki eleştiri geldi aynı dönemde. Okan Bayülgen 90’ların sembolüydü, bir televizyon çocuğuydu ve değişim karşısında kayıtsız kalmayıp Kanal(i)zasyon (2009) adlı bir film çekti. Başarısız oldu gişede. Yeni dile yatkın olan Şahan Gökbakar ise TV programlarını tiye aldığı bir konsept geliştirdi: Dikkat Şahan Çıkabilir (2005). Buradan çıkan karakterler uzun yıllar güldürdü. Recep İvedik gişe güldürüsünde zirveye yerleşti. İki eleştiri aslında televizyonun yenilgisini haber veriyordu. İnternet her eve dahası her cebe girdi, yeni bir kuşak yetişti, böylece geldik bugünlere.
Sınıflar, kimlikler ve bir ayrışma unsuru olarak mizah üretim süreci
Bugün ne var? Tiktok var. Tiktok avamın güldürüye müdahalesi ve demokratik bir zemin sağlıyor… Geniş kesimler kendi mizahlarına yine kendileri gülüyor… Yeni kuşağın onaylanma ihtiyacı duymayışının da payı büyük bu rahatlıkta. Öte yandan bu ayrışma Tiktok dilini daha da sivriltiyor. Ancak yalnızca Tiktok’tan bahsedemeyiz. Yeni nesil kahvecilere benzeyen yeni nesil stand up sahneleri (Kısmet Şov, Tuz biber örneğinde) orta-üst kesime sesleniyor. Siyah tişörtün ticari değilse bile mental yenilgisi küçük sahnelere oduncu gömleği’ni çıkaran butik anlayış ile geldi. Beyaz yakalılar da kendin pişir kendin ye bakışını içselleştirerek avamın Tiktok’u ele geçirmesine benzer bir şekilde Kadıköy, Beşiktaş gibi kendi kültürünü kuşanmış “elit” semtlerin sahnelerini parselledi. İki eğilimin ötesine geçtiğimizdeyse ortalamayı görüyoruz. Televizyonu, sinemayı ve anaakım interneti… Youtube komedyenleri alıp yürüdü. Bunlar çeşitli uygulamalardan geldiler, Vine’dan örneğin… Yahut daha ağırbaşlı ve ticari olan Youtube’da başladılar faaliyete fakat her iki durumda da en geniş kitleye ulaşacak dili tutturdular. Bazıları leş filmlerde rol aldı. Halil Söyletmez (Cumali Ceber) gibi… Bazıları ehven-i şer kaldı; Cem Gelinoğlu gibi. Hatta Caner Özyurtlu gibi işe TV dizilerinden başlayıp internete yönelenler de oldu. Günün sonunda yeni tipler türedi. BKM desteği alanlar var aralarında. Örneğin Yılmaz Erdoğan’ın güncel versiyonu diyebileceğimiz Hasan Can Kaya Konuşanlar adlı programıyla interaktif bir gösteri sunuyor. Süreli internet performanslarını TV dizilerine, filmlere taşıyanlar da eksik kalmıyor. Fark etmişsinizdir, şu ana dek hep erkekleri saydım. Oysa kadınların günümüz mizahında etkin olduğunu görmek güç değil. Üstelik Gülse Birsel tipi cemiyet (kapalı devre) güldürülerinin de eskidiğini ve yepyeni bir mizah dilinin öne çıktığını söyleyebiliriz. Mizah yapma kanallarının çeşitlenişi, nispeten demokratik koşulların doğuşu kadınları daha görünür kıldı. Birsel’in güldürüsü biraz da bu yüzden yitirdi cazibesini. Rekabet arttı, gençlik kendini dayattı; Birsel de bir türlü yenileyemediği mizahını rölantiye aldı. Ve biz bugün çağımızın Yasemin Yalçın’ı Gülse Birsel’dir diyemiyoruz. Hatta çağımızın Gülse Birsel’i bile Gülse Birsel olmayabilir! Sanırım vakti gelince bir parantez de ona açacağız.
Yasemin Yalçın güldürüsünün sacayakları: Egzajere karakter, gözlemcilik, özetleme gücü
Peki günümüz Yalçın’ı olmanın kıstasları kabaca nelerdir? Bir karakter yaratmak ilk kıstastır. Yasemin Yalçın’ın nice karakteri kazınmıştır hafızalara. Alican, İtilmiş, Gülazer, Hamsiye, Sürahi Nine, Başbayan ve Şuayip bunlardan bazılarıdır. Bu karakterler büyük ölçüde egzajeredir. Toplumla bağı şive üzerinden kurarlar, Alican’ın konuşması bir çocuğun konuşmasını çağrıştırır. “Örtmenim” der Alican. Başbayan ise Tansu Çiller parodisidir ve onun ses tonunu taklit eder. Şive kullanımı ve diğer örnekler Yalçın’ın mizahında taklidin önemini vurgulamaktadır. Diğer yandan ise gözlemi sayabiliriz. Yalçın mizahı sosyolojik saptamaları terkisinde taşır. İtilmiş, kent yoksullarının yaşamına mercek tutar. O bir gündelikçidir. Varoştan gelip söyler sözünü. Onun kusuruna bakılmaz. Hâlbuki bugün yayınlansa cinsiyetçi bulunacak, kadına şiddeti meşrulaştırdığı söylenecektir. Bir skecinde cinsiyet değiştirme ameliyatı olmak için kliniğe gelen kişiyi kararından vazgeçirmiştir İtilmiş, kadınlığın zorluklarını anlatarak. Bugün yayınlansa homofobik ilan edilir. Sürahi Nine ise Yalçın’ın en sevilen karakteridir çünkü “kral çıplak” demektedir. Emekli maaşının evdeki yansımasıdır Sürahi Nine… Torunlara para karşılığı iş yaptırmanın, geline eziyetin, oğula naz niyazın… Acıklı bir tablodur. O da değişen bir Türkiye yüzüdür! Şehirleşme aile büyüklerini üç aylıklara indirgemiştir. Oğlu Haşmet’in her defasında “aman be Anacığım” deyişi, tatlı sert eleştirileri, torunların dalavereleri, gelenek göreneklerin İstanbul’da pek yüz bulamadığını göstermektedir. Hamsiye tipik şive komedisidir, yerelden de destek alır. Karadenizlilerin silaha düşkünlüğünü işler. Yalnız o mu? Hamsiye’nin abisi Laz müteahhittir. Bu Hamsiye her bölümde rastgele ateş açar ama hiç tutuklanmaz çünkü ülkeyi Karadenizliler yönetmektedir! Yalçın bunu açıktan demez fakat politik bir söylem tutturur. Başbayan skecinde Tansu Çiller ile dalga geçer. Şuayip uyanık ve tacizci küçük esnaf tiplemesidir. O da bugün yayınlansa RTÜK’ün hoşuna gitmeyecektir. Gülazer ise hırsız çingene’den fazlasıdır. Devlet ile halkın iletişim sıkıntılarını resmetmektedir. Komiseri hem de karakolunda soyan Gülazer “işini bilen halk”a örnektir. 80’lerin memurları işini bilip köşeyi dönmüştür, 90’ların memurlarıysa kazıklanmaktadır. Gülazer o kazığı atan, mevzuatta bir açıktan yararlanan, rüşvetle işini yaptıran anlayışın sembolüdür. Yasemin Yalçın hem gözlemci hem popülist hem cesurdur. Zaten değeri de bu nitelikleri birbirine boğdurmayışından ileri gelir. Cesur dili onu slogan atmayan fakat boyun da eğmeyen bir muhalif çizgiye konumlandırır. Dahası Levent Kırca ile birlikte Yalçın mizahı da halkın siyasete katılım simülasyonudur. Bugün Tiktok vb. kanallar simülasyonu ortadan kaldırarak avamın mizahını doğrudan yansıtır ancak 90’larda, 70’lerin dergi mizahının etkilerini sezmek mümkündür. İşte biraz da bu gerekir Yalçın olmak için. Belli eğilimleri, belli kesimleri özetlemek gerekir. Leb demeden leblebiyi anlatmak gerekir. Şimdi bu üç kıstas (egzajere karakter-halkçı öyküleme, gözlem gücü, sembolik düzeyde özetleme becerisi) aracılığıyla günümüz kadın komedyenlerine bakabiliriz.
Çağımızın Yasemin Yalçın’ları
Evvet, zurnanın zırt dediği yerdeyiz! Osuruğa kahkaha atan bir millet olarak gelin o zırt’a da gülelim, içimizde kalmasın! Ve devam edelim yola. Kimin yarışma dışı kaldığını açıklayarak başlayayım. Binnur Kaya, Hasibe Eren gibi isimleri gerek diğerlerine kıyasla tecrübeli olduklarından gerek oyunculuklarını birçok alanda ispatladıklarından salt komedyen sıfatıyla değerlendirmeye almadım. Adaylarımın soyadlarını ise alfabetik sıra yaptım, öyle sıralayacağım. Haydi rastgele!
Çağla Alkan
Açıkçası bu kadın komedyeni neden adaylar arasına aldım hiç bilmiyorum. Bir ihtimal aday listesi kalabalık görünsün diye almışımdır! Neredeyse hiçbir kıstası karşılamıyor. Ucundan kıyısından gözlem belki… Hiç canlı izlemedim, (gerçi adayların hiçbirini canlı izlemedim) Youtube’da birkaç şakasını gördüm. Konuşurken nefes nefese kaldığını anlıyoruz. Butik stand up tarzının yıldızı Deniz Göktaş’ın da başka bir videoda belirttiği üzere tam bir Beyaz Türk… Koç Üni’de öğretim görevlisi… Murat Boz‘un adını daha önce duymamakla övünüyor. (Şimdi Murat Boz’u daha önce hiç duymadığına mı sevinelim yoksa bundan espri sağdığına mı üzülelim, bilemedim) Alkan, karakter falan da yaratmamış. Buna karşın kıvrak bir zekası var diyebiliriz. Gülse Birsel’e yakın. Beyaz Türk bir kere, Sarıyer’de oturuyormuş! Halkın içinden değil, Sarıyer’den geliyor!
Simay Dal
Tiktok kökenli ve adaylar arasında yaşı ve mizahı itibariyle yenilikçi vizyona en yakın komedyen… Öyle ki ona komedyen demek ne kadar doğru? Bu konuda bile bir mutabakata varacağımızı sanmıyorum. Dal hünerini gözlem yapma ve karakter yaratma noktasında sergiliyor. Henüz karakter olamamış, tipleme aşamasında bırakılmış ham bir malzeme ile çalışıyor… Yine de toplumun çeşitli kesimlerine karınca kararınca bakmayı deniyor. Erasmus öğrencisi, final notu değerlerdiren kıl akademisyen, falcı kadın Fındık Abla tiplemelerinden bazıları… Twitter’da da boy gösterdiğini belirtelim.
Ecem Erkek
Son dönem kadın komedyenler arasında en beğenileni diyebiliriz. Güldür Güldür Show’da canlandırdığı Naime ile Altın Kelebek kazandı. Naime çok tuttu. Tutması da şaşırtıcı değil. 90’lardan günümüze rastladığımız bir çizgiyi yansıtıyor. Arzuları bastırılmış avamın kristalize hali Naime… Demet Akbağ’ın Feriştah‘ı ile günümüz magandasının bir sentezi… Erkek de dizilerde küçük rollerden geldi. Birçok oyunda sahneye çıktığını okuyoruz biyografisine baktığımızda. Ancak görünürlüğü için söylersek oyunculuğunu çeşitlendirmezse belli skeçlere sıkışıp kalabilir. Bu bağlamda derin bir karakter havuzundan yoksun duruyor. Dili çok güzel yoruyor, eğip büküyor, yoğuruyor. Şivesiz şive diyebileceğimiz suni ve sempatik bir söyleyişi var fakat repertuvarı geniş değil. Farklı karakterleri aynı enerjiyle canlandıramıyor.
Aslı İnandık
İnternette ve Güldür Güldür Show’da eş zamanlı bir üretim sergileyerek öne çıkan kadın komedyenimiz. Özellikle sosyal medyada yarattığı tiplemeler hayli başarılı… Son dönemde gözlemcilik yönünden İnandık’ın eline su dökebilecek bir komedyen yok. Güçlü gözlemini karakter yaratma anlamında bir zıplama tahtası niyetine kullandığını fark ediyoruz. CHP’li teyze örneğin veya fesat kadın Çenenay Karakaya… (Serenay Sarıkaya‘ya dair dil oyunuyla da Yalçın’ın komedisini hatırlatıyor) İnandık tam manasıyla Tiktok gençliğine dahil edilemez. Ankara DTCF mezunu, oyunculuk eğitimi almış fakat yeni neslin değişim talebini de karşılıyor. Alaydan değilse bile alayda! Dinamik, yeni mecralara uyum sağlıyor. İnandık 90’lar karakterlerini biçim ve içerik bakımından revize ederek çağımızın sorunlarını işliyor. Çağrı merkezi meselesine eğiliyor mesela… 90’lardan keskin bir ayrılışı da söz konusu. Politik değil İnandık’ın mizahı… Bu da çağın geçersizleştirme politikasıyla açıklanabilir. Soluk filminde başrol oynadı ayrıca. Aslı Gibidir‘den sonra ilk oyunculuk deneyimi… Onu donuk yüzüyle festival filmlerinde sık sık görebiliriz.
Buse Sinem İren
Oyunculuğa Çocuklar Duymasın‘da başladı, artık kazık kadar olan Havuç’ın eşi rolünde. Karadeniz şivesi yapıyor dizide fakat üzerine oturuyor bu şive… Bir de Kim Milyoner Olmak İster’de Selçuk Yöntem’in karşısına çıkmış. Ona “fekat siz bunu hak etmediniz Ednan Bey” demiş, Aşk-ı Memnu‘ya gönderme yaparak. En büyük artısı taklitten ziyade doğallık… Youtube’dan izlediğim videolarında yine şivenin ve Karadeniz kızı tiplemesinin ekmeğini yiyor, ananesini taklit ediyordu. Herhangi bir karakter yarattığı söylenemez, birkaç esprisi var; hostes oluyor falan ama bunlar karakter olgunluğuna erişmiş sayılmaz. Son olarak Menajerimi Ara dizisinde baş rolün ev arkadaşı Meral rolünde… İren’in Yalçın’a en çok benzediği nokta yüzü… Bu yüzle esas kız olma ihtimali düşük. Üstelik rol arkadaşı Ahsen Eroğlu da fiziğiyle değil duru yüzüyle parladı. Eroğlu’nun yaptığını İren yapamayacak gibi duruyor.
Gupse Özay
Bir Gülse Birsel dizisi olan Yalan Dünya‘da parladı. Zengin ve yapışkan bir karakteri canlandırıyordu. Birsel de karakterden ziyade karikatür seven bir komedyen ve Özay’a çizdiği karakter bu tercihten nasibini almış. Ancak Özay orada kalmadı ve dizideki karakterinin daha uç versiyonunu görümce, elti gibi roller üstlendiği filmlere uyarladı. Öte yandan Deliha karakterini yarattı ki Deliha’yı 90’lar Yasemince’sine koysan kesinlikle sırıtmaz. Tam bir Erkek Fatma! Bitirim… Hatta biraz Alican’ı andırıyor. Ne var ki Deliha sınırlı bir karakter… Bir sahneye çıkarsan uzun süre konuşamaz; mevcut siyasal çekişmeden destek alarak, ötekileşen halkın figürü olabilir en fazla. Özay’ın gözlem bakımından ise başarılı olduğunu, canlandırdığı karaktere fazladan bir şeyler kattığını söyleyemeyiz. Şablonlara bağlı hareket ediyor Özay.
Yasemin Sakallıoğlu
İren gibi o da Karadenizlilik üzerinden ilerliyor. Edho dizisinde evin hizmetçisini oynadı. O ne uzar ne kısalır kabilinden rolü Karadeniz şivesiyle kaptığını tahmin edebiliriz. Ancak hakkını verelim, yetenekli bir oyuncu… Recep İvedik’in dişi versiyonu Zengo‘yu gayet iyi canlandırdı. Avamla bütünleştiğini sucuk reklamında oynamasından çıkarabiliriz. Bu da aslında Yasemin Yalçın’ın birçok vasfını taşıdığını gösteriyor. Girdiği karakteri abartıyor, gözlem yeteneğine de sahip… Tek handikabı tek tip kalması… Şiveli hödük kadının ötesine geçemiyor ve çoğunlukla bağırarak rol kesiyor. Çok bağırması uzun vadede seyircisini uzaklaştırabilir.
Zaten yeterince uzun olan yazıyı daha fazla uzatmayacağım. Çağımızın Yasemin Yalçın’ı olarak Aslı İnandık ve Gupse Özay‘ı seçiyorum! Sade bir törenle kendilerini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
Haydar Ali Albayrak
“Çağımızın Yasemin Yalçın’ı yarışması sonuçlandı!” için 2 yorum