WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın

Saygının Sınıfsal Aidiyeti ve Siyasi Bir Figür Olarak Ercüment Çözer

Bu yazı yaşam hakkına saygı gösterilmeyerek katledilen kargo işçisi Mehmet Ali İbin‘e adanmıştır.

Saygı dizisinin ilk bölümü yayınlandı, çürümüş bir sistemde mevcut aygıtların reddi ve adalet sağlama temasıyla ilerleyeceği anlaşılıyor. Bir başka yazıda Saygı’nın iç dinamiklerini, kavramlara yaklaşımını ve güncel yorumunu değerlendirmek istiyorum. Fakat ilkin “Ercüment Çözer başımıza nasıl bela oldu” kabaca bakma taraftarıyım. Zira Behzat’ın Ercüsü’nü yorumlamadan Saygı’yı anlayabileceğimizi düşünmüyorum.
“Bir Ankara polisiyesi” olarak hayatımıza giren, özgün konusu ve hırçın cinayet amiriyle tanınan Behzat Ç. geçtiğimiz yaz (2019 yazı) uzun bir aranın ardından yeni sezonuyla BluTV’de yayınlanmış ancak aksi yönde açıklamalara rağmen devamı gelmemişti. İlgiyle beklenen dizi platformun abone sayısını artırsa da oyuncular arasında yaşandığı sanılan bazı sorunlar aşılamamıştı. Yeni Dönem Behzat Ç.’nin gelecek sezonu duyurulurken daha doğrusu (büyük ihtimalle) sorunlar aşılmaya çalışılırken bir dizi daha tanıtıldı: Saygı. Bu yapım Behzat’ın spin off’uydu ve sevilen Ercüment Çözer (Nejat İşler) karakterine eğiliyordu. Sonrası biliniyor. BluTV Behzat’ın yeni sezonunu iptal etti, Saygı ise korona virüs salgınından ötürü gecikmeli de olsa yayın programına hazırlandı. 8 bölümlük Saygı dizisinin tutacağını dahası tadı damakta bırakacağını şimdiden söyleyebiliriz, bana kalırsa asıl irdelenmesi gereken Behzat’ın yeni yayın döneminde iktidarı kaybediş koşullarıdır. Neticede Saygı dizisi bir anda doğmadı, baş karakteri yerini sağlamlaştırarak geldi. Bu bakımdan Ercüment Çözer zamanla Behzat komiserin tahtına ortak oldu, yeniden ekrana dönüşteyse onu gölgede bıraktı. Tam altı yıl sonra yeni bir seyir deneyiminde, internet platformunda yayınlanan yeni sezon köprünün altından çok sular aktığını da haber veriyordu. Dizinin yaratıcısı yazar Emrah Serbes (sonunda T var ya da yok) alkollü araç kullanırken ölüme sebebiyet vermekten tutuklanmış, diğer yandan ülke daha çok demokrasi kaybı yaşamış, otoriter eğilim hakimiyet kurmuştu. Bu ciddi gelişmelere dizi karakterlerindeki kayıplar da eşlik ediyordu. Örneğin çekirdek kadrodan Harun Komiserin eksikliği hissediliyordu. Üstelik Harun bir anlamda Behzat’ın sağ koluydu ve dizinin en duyarsız karakteri gibi görünmesine karşın duygusal yükü çekenlerin başında geliyordu. Harun’u canlandıran Fatih Artman ile Behzat amir Erdal Beşikçioğlu arasında sıkıntı yaşandığı biliniyor. Anlaşılan Behzat Ç.’nin karakterleri arasındaki çatışma diziyle sınırlanmıyor, onları canlandıranların arası da açılabiliyordu. Bu çatışma yeni sezonda farklı bir boyut kazandı ve dizi Behzat amirin dizisi olmaktan çıktı, başka bir deyişle Behzat Amir dizideki ağırlığını önemli ölçüde yitirdi. Ercüment Çözer antikahramanın antisi olarak tüm dikkatleri ve ışığı üzerinde toplamaya başladı. Meselenin bir diğer boyutu ise öyküde çıktı karşımıza. Behzat, kızı öldürülmüş kendi halinde bir cinayet baş komiseriyken derin devletin oyuncağı haline gelmişti. Malum bu derin ağları onun başına ilk ören Ercüment Çözer’di. Daha sonra Behzat’ın annesi üzerinden derin devlet bağlarını derinleştirmeye uğraştılarsa da Memduh Başgan (Güven Kıraç)’la unutulmaz bir ikili olan Çözer dizinin eksenini kaydırmıştı bir kere.

Ercüment’in diziye girişi: Ergenekon-cemaat gerilimi ve devlet yönetimine talip klikler… 

Ercüment Çözer dizide ilk kez boy gösterirken uzun soluklu mu düşünüldü kestirmek güç. Onun devamlılığında yapımcısından senaristine birçok faktör rol oynamış olabilir. Yine bir sezon boyunca hikayeye damga vurduktan sonra geri çekilerek yıpratılmayışında benzer kaygıların varlığını öne sürebiliriz. Çözer’den sonra Behzat Amir’in karşısına onu zorlayabilecek çapta yalnız Barbaros doktor (Serdar Orçin) ve hademe Muzaffer (Gökhan Yıkılkan) ikilisi çıktı. Bu ikili kendi değer yargıları doğrultusunda seri cinayetler işlediler, amirimizi epey yordular.Ercüment Çözer bir cinayet soruşturması ile girdi diziye. Behzat Ç. karakterlerinin öyküsünü arka planda çevirirken her bölüm yeni cinayetlerin çözümüyle ilerliyordu. Bölümlerin gidişatı aşağı yukarı aynıydı. Cinayet işleniyordu. Gözaltılar yapılıp ifadeler alınıyordu, çok geçmeden itiraf geliyordu. Ercüment Çözer diziye girdiğinde bu aşamalar geçildi fakat bir terslik vardı. Çözer sorgu odasından sonra bu kez bir pavyonda takıştığı amire “sen benim kim olduğumu biliyor musun” edasında konuşmuştu. Sahi kimdi bu Ercüment Çözer? Öğrenmekte gecikmedik. Ankara’yı tek başına terörize edebilen, kaprisleri için son derece şahsi cinayetler işleyen bir silah kaçakçısıydı. Hem uluslararası bağlantılar kuran bir iş adamı hem de psikopattı. Onun devletle ilişkisini ise eski bir komando olan Memduh Başgan sağlıyordu. Başgan tam bir başkandı doğrusu! Her türlü sağ ocağın başkanlığını yapabilirdi. Halkın dilinden konuşuyordu, mizahı güçlüydü fakat acımasızdı; önüne çıkanı öldürürken gözünü dahi kırpmıyordu. Kuyruğuna basılmadıkça dünyanın en sevimli insanlarındandı ancak olur da karıştığı ihaleye teklif verin, yandığınızın resmiydi, bir anda pençelerini çıkarıyor, dağlarda yılan yiyen “vatansever” Başgan’dan eser kalmıyordu. Başgan devletin hâlâ hizmetindeydi. Bazı derin abileri tanıyor, onlar için çalışıyordu. Behzat’a Ercüment’in musallat olduğu dönem Ergenekon soruşturmasının tam gaz sürdüğü bir dönemdi ve cemaat polis teşkilatına egemen olmuştu. Cemaat gerçekliğine Ergenekon söylemi ile derin devlet canavarı da eşlik ediyordu. Veli Küçük‘ler, Yeşiller, şunlar bunlar… Susurluk kazası nasıl Deli Yürek tipi devlet-mafya ilişkisine yoğunlaşan dizileri yükselttiyse yakın siyasi tarihimizde ikinci derin devlet dalgası biçiminde anacağımız Ergenekon soruşturması da kendi yağında kavrulan bir Ankara polisiyesine işte böyle gölge düşürdü.

Sağcı Ercüment solcu izleyici nasıl mest etti?

Çözer sağcı bir karakterdi. Kapitalistti, eski tetikçilerle hareket ediyordu, kendi ordusu vardı. Ama o tek başına geziyor, her türden tehlikeye meydan okuyordu. Bu tavrı ona bir sevimlilik kazandırdı. Bizim millet iktidar hayranı olmasına karşın korumayla gezenlere pek itibar etmez. Çözer’in bu tek kişilik gövde gösterisine itibar gösterdi seyirci fakat yetmedi elbette. Behzat Ç. seyircisinin ortalama televizyon seyircisine kıyasla daha sol tandanslı olduğu ön kabulünden yola çıkarsak gençleri kazanmanın bir yolu daha bulunmalıydı. Aranan kan Çözer’in polis öldürdüğü bir bölümde akademisyen kılığına girip üniversitede derse sokulmasıyla bulundu. Polisin ölümü sembolik bir anlam taşıyordu. Çözer sağcıydı, iktidara ortaktı fakat kendisine yanlış yapanı affetmiyor, bu kişi polis (müttefiki) olsa dahi canice katlediyordu. Ders esnasında sürekli saygıdan bahseden Çözer “tarihin en büyük saygısızları” diyerek Che Guevara, Karl Marks gibi ortaokul son seviyesi solcu hayranlığını besleyecek isimler üzerinde durdu. Çözer kendi sınıfına saygısızlık yapan bu isimleri sayıyor öte yandan kendini de onların yanına koyuyordu. Bir tür göz boyama hamlesiydi bu! “Bilinç düzeyim yüksek” mesajı veriyordu. Seyirci yemi yutacak, acımasız cinayetleri, birbiri ardına sayılan isimlerin isyankar tavrıyla özdeşleştirecekti. Bir bakıma biçim ile özü, eylem ile teoriyi katıp karıştıracaktı. Çözer derse geç gelip özür dilemeyen bir öğrenciyi de katletti çünkü onun sağı solu yoktu, saygı takıntısı vardı, söz konusu saygısızlık olunca babasını dahi tanımazdı. Saygıya duyduğu inanç onun için var olma yöntemiydi. İnancı gereği cinayet işliyor, ritüelleri yerine getiriyordu.

Siyasi bir figür olarak Ercüment Çözer

Çözer’in kendisini yeni bir güç odağı şeklinde sunması dönemin siyasi kargaşasıyla açıklanabilir. Devletin dört başı mamur bir güç tarafından değil de klikler marifetiyle yönetildiği bir dönem 2010’lu yılların başı… Bu yönüyle 90’ların kırk yamalı bohçasını andırıyor. Ancak kesin şeyler de eksik kalmıyor. Mesela Cemaat AKP iktidarıyla birlikte gerçekleştirdiği atılımı artık zirveye taşıyarak iktidara ortak olmuş. Bir dönemin tasfiye edilen derin devleti nerede, kimsenin haberi yok. “Ergenekon soruşturması” o devletin ne kadarını kapsıyor ayrı bir muamma… Başka bir deyişle Ergenekon gerçek bir hesaplaşma mı? Kestirmek zor… İşte bu koşullarda Çözer’in siyasi figür olmaya soyunması şaşırtmıyor. Boşluğu dolduruyor aslında. Kuşkusuz karakterin dengesizliği ile çapası atılmamış siyaset, o kaynağı belirsiz gerilim hali birbirini tamamlıyor. Pamuk ipliğine bağlı her şey. Nitekim cemaatin kalkıştığı 2016 darbe girişimi geldi takip eden yıllarda. Ercüment’ler ise çözülmedi. Dizi yeniden ekranlara döndüğünde cemaate ve siyasi iktidara eşit ölçüde omuz atıyordu Ercü! O kazanmaya alışmıştı!

Her devrin adamları, her devrin sahipleri

Doğrusu Ercüment Çözer’i ifade eden replik Behzat Ç. Ankara Yanıyor (Serdar Akar, 2013) filminde karşımıza çıkmaktadır. Film adından da anlaşılacağı üzre Ankara’ya, kirli ilişkilere vurgu yaparken Gezi İsyanının bir görüntüsünü yansıtmaktadır. 2013 yazında çekilmiş, perde arkasında siyasi kargaşa evresinin yerini sokak olaylarına bıraktığı bir dönemi ele almıştır. O filmde Ercüment iş yapacağı bir derin devlet adamına (Savaş Bey) “İzmir İktisat Kongresinden beri her devir bizim zaten” der. Yıllar önce Cengiz Gündoğdu‘nun kaleme aldığı Sapak adlı oyunu izlemiştim. Oyunda Cumhuriyetin burjuvalara nasıl peşkeş çekildiği işleniyordu. Ercüment de o oyundan fırlamış adeta! Bu itiraf Cumhuriyetin asıl sahiplerini işaret ediyor. İzmir İktisat Kongresi Ercüment’lerin yolunu açıp onların sırtını sıvazlıyor. Öyleyse Çözer saygı takıntısı olan şımarık bir züppe midir yoksa “saygın” bir cumhuriyet beyefendisi midir? Ankara polisiyesine damga vuran karakteri işte bu soru bağlamında okumak faydalıdır. Kaldı ki saygın bir iş adamının saygı beklentisi patolojik olduğu ölçüde sınıfsaldır da. Çözer ülkenin esas sahibi olduğunu düşünüyor, bir nevi modern şehzade o. Kibri eleştirirken kendisi arş-ı alaya çıkıyor! Tipik bir Osmanlı tavrı değil mi? Dördüncü Murat’ın bağımlı olduğu maddeleri tebaaya yasaklaması gibi Ercüment Çözer de kibrinin üstüne kibir tanımayarak yaşıyor. O muhteşem repliği hatırlayalım öyleyse. “Ağanın boku üstüne bok olur mu?” Olmaz! Öyleyse saygısızlığı da Ercü yapacak, onun hakkı…

Yerine göre silah kaçakçısı yerine göre cani: Kariyer de yaparım katliam da!

İşin diğer yanı ise patolojik elbette. Meselenin obsesyonu aşıp kompulsiyona ilerleyişi Çözer’in eylemlerini açıklıyor. Seri katil anlatılarında bu baş karakterlerin genellikle iki temel özellik taşıdığını görüyoruz. Çocuklukta sıkıntı yaşamışlardır, kendilerini somut bakımından ifade aracına, başka bir deyişle anlaşılmaya ihtiyaç duymaktadırlar ve aşkın bir güç atfederler eylemlerine. Avrupa merkezli suç filmlerinde psikolojik altyapının yanı sıra Hristiyanlığa atıf öne çıkar. Günahkarları cezalandırmaktadır seri katil. İşin ilginci Saygı dizisinde Ercüment’in bu alana kaydığını görüyoruz. Oysa taş yerinde ağırdır! Ercüment hobi olarak cinayet işliyor, gücünü de bu “cool” hal tavırlardan alıyordu. Onun kendince dahi ulu bir amaca hizmet etmesi, iyice sıyırıp bir cezalandırıcıya hatta cezalandırıcıların sponsoruna dönüşmesi karakterine pek uymuyor. Fakat şöyle de bir şey var ki “Ercü’nün gerçek hayatı bu” diyerek tanıtıyorlar diziyi. Gerçek Ercü bu mu, değil mi takip eden bölümlerde göreceğiz.

Haydar Ali Albayrak

Reklam

Saçını Tarayanların Tarağı tarafından yayımlandı

Mahalle yanarken gözünü ekrandan, beyaz perdeden ayırmayanların sesi ve karbonmonoksit sinmiş soluğu... Televizyon, sinema, online platform... Gösteri dünyasının çeşitli mecralarında yayınlanan her türden film ve dizi hakkında eleştiri, inceleme... (Admin sinefil değildir)

Saygının Sınıfsal Aidiyeti ve Siyasi Bir Figür Olarak Ercüment Çözer” için 3 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: