Değerlendirdiğim işlerin niteliği düştükçe başlıklarımda da gayriciddi bir üslup seziliyor. “Ben az önce ne izledim?” söz kalıbı popüler bir sosyal medya sitemi… Çalınan zamana yönelik muzip bir itiraz… Feride filmi de zaman kaybı tanımlamasını aşan, açıkça yankesicilik yapan bir film. Siz ayırmak istemeseniz bile zamanınızı çalabiliyor. Hayır, isteseniz de kopamıyorsunuz anlamında demiyorum, tersine olay örgüsü namına hiçbir şey vaat etmeyen filmi izlemek daha zor! Ben getirdim sonunu. Hayalet Dayı‘yı da izlemiştim. Zira yönetmen Ali Yorgancıoğlu, namı diğer Ali Yorgo ilginç bulduğum bir sinemacı, bu kredinin sebebiyse hiç kuşkusuz Moral Bozukluğu ve 31 (2010) filmi. Bilenler bilir, Yorgancıoğlu ilk filmini bir iddia üzerine çekiyor (film hakkında verdiği beyan bu yönde) ve ortaya Moral Bozukluğu ve 31 çıkıyor. Çekildiği dönem izlemiştim; film online erişime açılmış yanı sıra korsana dağıtılmıştı, merak edip almıştım. Korsancılar muhtemelen adından ötürü koymuştu tezgaha. Ben… Yok efendim! O yüzden almadım elbette! Filmin adında bir keramet gördüm diyeyim! Her şey bir yana dalga geçenleri severim, ciddiyet onu ihlal edenlerin yüzü suyu hürmetine sürdürür varlığını, bunu bilir bunu söylerim. Yorgancıoğlu’nun filmi de dikkate değerdi. Elbette adı denli hoş değildi. Amatör bir film çekmişti Yorgancıoğlu ki amacı zaten amatör bir film çekmekti. Cihangir’de arkadaşlarıyla otururken evinin penceresinden bir dizi çekimi izliyor ve bir sahnenin çok fazla tekrar edilmesine takılıyor, “daha bir sahne çekemediler, ben bir günde film çekerim” deyip kolları sıvıyor. Takdire şayan bir çaba doğrusu… Moral bozukluğu ve 31 komedi yeteneği olan iki oyuncuyla tanıştırdı bizi: Deniz Alnıtemiz ve Ozan Özcan ile. Alnıtemiz şu sıralar stand up yapıyor. Özcan ise arada bir görünüp kayboluyor. Ha, bir şeye daha hizmet etti film, Esra Dermancıoğlu‘nu ekranlara kazandırdı. Yıllarca kötü ve muzip kadını oynadı Dermancıoğlu. Sürekli bir muziplikten bahsediyorum ya Yorgancıoğlu muzip işleri seviyor diyebiliriz fakat Feride tam bir facia! Muzip falan değil, düpedüz berbat bir film… Yorgancıoğlu’nun sinemasını ucuz ticari filmlerle sınırlayarak hata ettiğini düşünüyorum. İlk filmdeki amatör (dalgacı) ruhu, “boşvermiş ekip” dayanışması ve muzip söyleyişini sürdürmeyip Feride gibi filmlerle harcanıyor sanki. Hep Yek garabetini ve tek esprisi eski Galatasaraylı futbolcu Sneijder‘in eşi Yolanthe Cabau‘ya rol vermek olan Polis Akademisi Alaturka gibi sulu zırtlak güldürüleri saymıyorum bile! Kendi tercihidir, bize söz düşmez. Ancak Feride’yi az biraz konuşma taraftarıyım.
Tim Burton atmosferi, Frida göndermesi, sosyal medya çürümesi yahut Şefim sen bize menüyü getir!
Feride sahiden tuhaf bir film. Zaman çalmasının ötesinde ele avuca gelmiyor. Konusuna kısaca değineyim diyeceğim ama bir konusu yok. Vallahi yok! Yani işte bir kızcağız var, adı Feride (Zeynep Çamcı). Sosyal medya budalası abisi (Ferit–Ersin Korkut) ile yaşıyor. Feride tasarımcı… Bu tasarımcılık ne ola? Benim aklım ermiyor. Mesela bir diğer komik kadın karakter Zengo da modacıydı. Neyse… Yine Zengo’da olduğu gibi bir “challenge” var ortada. Challenge ifadesi sosyal medya havası da taşıyor. Feride çalıştığı merdiven altı tekstil atölyesinden kovuluyor. Patronu şiveye abanan bir Adanalı (Çetin–Barış Yıldız) fakat mülkün esas sahibi çok zengin bir iş adamı… Bu iş adamı tekstil atölyesine gelerek Japonların bilgisayar oyunu için kahraman kostümleri tasarlatmak istiyor. Yani bir öykü bu kadar zorlama olur! Holding patronu neden merdivenaltı atölyede kıyafet tasarlattırır? Hadi orası maskot kıyafetleri dikiyor diyelim. Yine saçma! Üretimi anladık da tasarımı neden atölye yapsın? Ama Japonlar meselesi enteresan… Recep İvedik de Japon patronlara kafayı takıyordu bir filmde. Bu anlamda Japonların kültürel zıtlıkta yer bulduğunu, iş ahlaklarının ve disiplinlerinin sürpriz faktör olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Bir kez daha neyse, devam edelim! Feride büyük patronun gözüne girmek için kendi tasarımlarını çizip ulaştırmaya çalışıyor. Defalarca ve saçma sapan yöntemlerle… Arabasına saklanıyor, kılık değiştirip holdingine giriyor. Spoiler vereyim, nasılsa izlemeyeceksiniz! Nihayet tasarımların görücüye çıktığı defileye sızıyor Feride ile arkadaşları, öte yandan mahalleliler manken oluyor, uyduruk kaydırık süper kahraman kostümleri giyiyorlar. Burada zengin ama aklı kıt, zira gözünün önündeki değerleri göremeyen(!) Kahraman Bey (Osman Akça) hemen kovduruyor Feride ve avanesini fakat neylersiniz, Japonlar ağlarını örmekte gecikmiyor! Beğeniyorlar tasarımları, Feride tam kaybetmişken kazanıyor falan, mutlu sonla bitiyor filmimiz. Birkaç noktaya dikkat çekeceğim. Feride tek kaşlı bir karakter, çirkin Betty modelinde… Abisi ile son derece düzeysiz bir ilişki yürütüyor. Her hareketini sosyal medyaya atan abi sabahları Feride’yi alnında yumurta kırarak uyandırıyor. İki arkadaşı var Feride’nin, bunlar da kendisi gibi tuhaf tipler. İşin doğrusu filmde gördüğümüz herkes “ben işsiz güçsüzüm kardeşim, bana ilişme” diye bağırıyor. Holding patronu bile öyle bağırıyor! Neye yorabiliriz bu durumu? TÜİK verileri yerine bu filmlere mi bakalım artık? TÜİK’e göre işsizlik yüzde 15 ise Feride verilerine göre yüzde 50’yi geçiyor! Toplumun ekonomik buhranı ve kısa yoldan para kazanma hayalleri Feride’ye sirayet etmiş durumda. TÜİK iş aramayan işsizleri işsiz saymazken Feride çalışıyor görünenleri bile işsizlik hanesine yazıyor. Bu saçma serbest hal de bir Tim Burton havası yaratmış. Aşırı renkli bir hava… Karikatürleri tamamlayan kıyafetler tercih edilmiş. Alt sınıflar şaka gözlüğü takmış da moda’ya bakıyor adeta! Moda oradan çok renkli görünüyor. Ziyadesiyle asimetrik, söndü sönecek bir balon… Nedir ki filmde baş karakter de dahil olmak üzere ayakları yere basan hiç kimse yok. Kötü bir karakter var örneğin, Kahraman Beyin sekreteri… Ama kötülük yapmıyor, pis davranıyor diyelim. Eh öyleyse neden kötü karakter diye vurgulanmış? Bir çatışma yaşamıyoruz ki filmde! “Frida’nın kaşlar bitişik, hani Feride de fonetik bakımdan benziyor” demişler. Zeynep Çamcı herhalde aynaya bakmış “yahu ben Frida’yı andırıyorum” deyip bir senaryo karalamış. Zaten çocukken de tek kaşlıymış!* Bu mudur? Bütün menüyü getirmesi istenmiş şeften! Biraz Frida biraz sosyal medya dangalaklığı… Biraz renk biraz moda… Biraz Adanalılık: Babba! Hoşşik! Şırdan… Biraz da modifiye Şahin köklet şurdan! Ayakla saz çalma çiğliği, her türlü etkileşim bayağılığı… Sevimli mahalle retoriği… Amerika’da okuyup babasının bakkalında çalışan genç… Ne alakaysa!
Boyun eğen Feride, teslim olan merdiven altı!
Birkaç nokta dikkat çekiyor demiştim, değinmek niyetindeyim. Feride karakteri Recep İvedik’e çok fazla benzetilmiş fakat benzemiyor. Recep İvedik sinemamızın bir gerçeği olmasına karşın pek az kavranabildi. Önümüze çıkan her kopuk karaktere İvedik demeye başladık. Gupse Özay‘ın Deliha‘sına mesela. Bin yıllık “çirkin kadın” hikayesinden İvedik devşirmeye çalıştılar! Sadece şu söylenebilir; Deliha da Feride de çirkin değiller ancak çirkin kadın hikayesinde rol alıyorlar. Kaba saba davranışları onları İvedik kılmaz. İvedik halkımızı çok boyutlu karşılıyor. Cahil cesareti ile söz gelimi. Feride’de cahil cesareti yok. Boyundan büyük işlere kalkışmıyor. Tasarımlarının iyi olduğunu düşünüyor. Dahası Feride Deliha ile aynı kumaştan fakat İvedikle ruh ikizi sayılmazlar! Deliha makyajla çirkinleştirilmişti, Feride’ye kaş çizilmiş, ek olarak sesi bozulmuş; ç’leri “ş” biçiminde çıkarıyor karakteri gereği, çok demiyor da “şok” diyor. Zaten adı geçen kadın oyuncuların bir deformasyon gerçekleşmeksizin komediye uyum sağlamaları mümkün gözükmüyor, hele Zeynep Çamcı’nın… Her ne kadar Leyla ile Mecnun ve Recep İvedik gibi komedi işlerinde boy gösterse de kısa boyu güldürmeye yetmiyor, hüzünlü bir yüze sahip Çamcı. Baskın kadın rollerine de girebilir, sesi hayli uygun fakat Feride filminde aksine boyun eğen bir karakteri canlandırıyor. Zaten İvedik olamayışını en kestirme yoldan böyle izah edebiliriz. İvedik yahut onun kadın versiyonu Zengo, yenilgiyi kabullenmeyen, bağırıp çağıran, daima üste çıkan tipler. Feride ise sessiz güç, Kemal Kılıçdaroğlu kadar sabırlı! Özellikle finalde patronu Çetin’e karşı koyamayışı, iktidarı elinin tersiyle itişi oldukça şaşırtıcı… Atölyenin yönetimi kendisine bırakılmasına rağmen “al senin olsun dükkan, bizim sigortamızı yap yeter” diyebiliyor. Bu nasıl bir naifliktir, akıl sır ermiyor! Finalde beyaz bayrak sallanması enteresan… İşçiler neden sigorta primlerinin yatırılmasına fit oluyorlar? Pazarlık masasında elleri neden bu kadar zayıf? İşçilerin elleri masada değil hâlbuki, tezgahın başında… Feride böyle bir sıkıntının tarafı tutulamaz, onun emekçi kimliği vurgulanmıyor filmde fakat merdiven altının sevimli bir mekana dönüştürülmesinde kasıt arayabiliriz. O merdiven altları yüzlerce kot taşlama işçisinin eceli oldu! Adına ecel dendi, hastalık dendi. Silikozis dendi. O Çetin’ler gerçek hayatta can aldılar. İşçiyi zalim koşullarda çalıştırarak, bir cehennem yaratarak… Feride o cehennemi boyamış, pembe tozlar serpmiş de yaldız o işler pek öyle değil!
Çirkin Feride ve tek kaşlı sinema yazarları
Feride’nin vahametini kavrayalım. Nasıl bir filmi yazdım? Gişede çakılan bir filmi… 18 bin bilet kesmiş Feride. Korkunç! İmdb’de 2.1 puan almış. Boxoffice Türkiye sitesinde şu not göze çarpıyor: Takip ettiğimiz aktif 14 sinema yazarından herhangi biri bu filme eleştiri yazısı yazmamıştır.** Filmin galasına mutlaka yazar çağrılmıştır fakat kimsenin hatır gönül için bile kalem oynatmaması acınası bir hal… Bunda başrolü film oynamış, aksini savunmak abes olur ancak Çamcı’nın talihsiz açıklamalarını dinledik. Feride’den aylar sonra, Recep İvedik’te oynadığım için boykot ediliyorum’a, siliniyorum’a getirdi lafı.*** Kedinin olur olmadık şeyleri yara sanması huyuna benzetilebilir bu çıkış yahut dilin kemikten muaf tutuluşuna. Değerli Zeynep Çamcı, o boykot olsa inan yerinde duramazsın! Boykot dile geldiği kadar hafif değil, gösteri dünyasının en güçlü silahlarındandır. O silahın doğrultulduğu nice oyuncu doğduğuna pişman edildi. Suphi Kaner intihara sürüklendi, İlyas Salman kabuğuna çekildi. Bunlar ilk aklıma gelenler… Peki Çamcı ne yapmış? Film çekebiliyor. Kendi yazıp yönetiyor, başrol oynuyor! Bu nasıl boykot? Bunun adı başarısızlık olmasın sakın! Oysa ben burada bir iki yüzlülük arıyorum. Feride’nin savunulur bir tarafı olmasa dahi aldığı 2.1 değerlendirme puanı, 18 bin seyirci teveccühü ve tanıtım yazılarından mahrum kalışı bir iki yüzlülüğü de ortaya koyuyor bana kalırsa. Feride çakılırken Frida kapaklı edebiyat dergileri çok satmaya (sadece satmaya) devam ediyor. “Ne ilgisi var” demeyin! Oralara yazanların bir kısmı film de çekiyor, senaryo da yazıyor. O filmlere gidiyoruz. Üstelik oraya yazanlar yazmanın ötesinde kültür sanat dünyasını domine ediyor. O Frida’lardan bu Ferideler çıkıyorsa kendileri bir köşede kollarını bağlayıp seyirci kalamazlar. Dahası çekirdek çitleyip kabuklarını “hıh beğenmedik” edasıyla Çamcı’nın veya Yorgancıoğlu’nun kafasına atamazlar. Bu dergilere yazmayı “tiyatroda oynuyorum” pozlarına eşleyenler, kendilerini matbaa köşelerinde aklarken, tatmin ederken topluma sunulan düzeyi yerlere paspas eyleyenler… Size sesleniyorum! Heeey! Çamcı’nın filmine yazmamak kurtuluş değil! Kurtuluş izanda kardeşlerim! Fizanda değil izanda!
*https://www.haberturk.com/zeynep-camci-kucukken-tek-kasliydim-magazin-haberleri-2561223-magazin
** https://boxofficeturkiye.com/film/feride–2014926
*** https://www.aksam.com.tr/gunes/zeynep-camcidan-recep-ivedik-itirafi/haber-1071129
Haydar Ali Albayrak