WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın

Parazit: Yoksul Yoksulun Kurdu

Bong Joon-ho’nun Altın Palmiye ödüllü filmi Parazit gösterime girdi. Fragmanıyla ilgi uyandıran, seyircinin olumlu tepkileriyle anılan film henüz vizyona girmeden bir başyapıt görüntüsü çiziyordu. Doğrusu “başyapıt” tabirinin sınırlayıcı ve sıkıcı tarifine aldanmadan söylersek gayet keyifli, iniş çıkışlı bir film var karşımızda. İlk olarak Parazit’in Cannes Film Festivalinde aldığı ödüle baktığımızda Uzakasya sinemasına artan ilgiyi görüyoruz. Hatırlanacağı gibi geçen sene Altın Palmiye’yi Japon yönetmen Koreeda Shoplifters (2018) ile kazanmıştı. Yine geçen sene Güney Kore yapımı Burning‘in hakkının yendiği de konuşulmuştu. Son yıllarda Japon ve Kore sinemalarının yoksulluğu öne çıkaran, sınıf çatışmasını gündeme getiren filmlerle Avrupa tarafından takip edildiğini söyleyebiliriz. Parazit de Burning (Chang-dong Lee, 2018) gibi Kore’nin zengin-yoksul çatışmasını beyaz perdeye taşıyor ve geçim dışına itilenlerin suç ile kurdukları ilişkiye eğiliyor. Bu noktada Parazit ve Burning’in sınıf karşılamasını esas aldığı görülürken Burning suç işleyen tarafa zengin sınıfın temsilcisini yerleştirmişti, Parazit ise tam aksini yaparak belki daha güçlü bir etki bırakıyor. Yönetmen Joon-ho’nun Okja (2017) filmi de bir Netflix yapımı olduğu için Cannes’da yuhalanmış, bu tepkiler tartışma yaratmıştı. Okja politik metniyle bir küresel gıda devinin kirli yöntemlerini teşhir edip yer yer karikatürize bir dil tuttururken derdini çoğunlukla Hollywoodvari bir düzlemde öykülüyordu. Naif ve genel hatlarıyla karikatür biçiminde niteleyebileceğimiz bir filmdi Okja. Yönetmen Parazit’te öyküyü karikatürize etmektense mizah unsurlarıyla bezeyerek anlatımını olgunlaştırmış ve bu kez politik, sert bir film çekmiş.

Yoksul yoksulun kurdu mudur?

Doğru ev, yanlış aile” sloganıyla tanıtılan Parazit yoksul bir ailenin bir zengin evine “kapak atma” macerasını konu alıyor. Yoksul bir mahallede bodrum kattaki dairelerinde düzenin tüm imkanlarından yoksun yaşayan ve gündelik işlerle geçim sağlayan Ki Taek ailesi, oğullarının bir zengin çocuğuna özel ders vermesiyle birlikte daha iyi koşullarda yaşama fırsatı yakalıyor.

Ki Taek ailesinin fertleri pizza kutusu katlamak gibi günübirlik işler yaparak geçimlerini sağlıyor.

Evrakta sahtecilikle başlayan bu fırsatçı yolculuk, evde işe giren aile fertlerinin birbirlerini referans göstermesi sonucu adeta bir kadrolaşma hareketine dönüşüyor. Ailenin kızına İngilizce hocalığı, küçük oğluna resim terapistliği yapmaya başlayıp bunlarla da yetinmeyerek şoförlük ve hizmetçilik gibi as kadrolara yerleşen Ki Taek’ler bir hafta sonu anne babanın oğullarını doğum günü için kampa götürmesiyle evde yalnız kalınca eğlence düzenleyip hayal alemine dalarlar. Ne olursa olur ve evin eski hizmetçisi kapıyı çalar. Hizmetçi kadın oyuna getirilip işten çıkarıldığından habersizdir ancak eve hakkını aramaya değil, senelerdir bodrumda yaşayan eşine bakabilmek maksadıyla dönmüştür. Bu beklenmedik karşılaşmanın ardından sığınak ve zaaflar keşfedilince iki yoksul aile arasında kıyasıya bir mücadele başlar. Bir zengin evi, iki yoksul ailenin yahut her türden ihtiyaç ve lüksün daima dışladığı, hakları gasp edilmiş bireylerin sığacağı kadar geniş değildir. Film ilerledikçe iki aile arasındaki savaş kızışırken zenginlerin ansızın eve dönmesi neticesinde olaylar farklı bir boyut kazanır.

İki sınıf karşılaşınca: Kraldan çok kralcılar, dolandırıcılar ve vicdan muhasebesi

Parazit zenginlerle yoksulları aynı evde buluşturuyor. Filmin ilk yarısı yoksulların eve yerleşmesine ayrılırken ikinci yarısında kılıçlar çekiliyor ve ailenin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlıyor. İlk olarak yoksul ailenin zengin evine yerleşmesini izliyoruz. Ki Taek ailesi adeta filmin adının hakkını vererek parazit bir yaşam inşa ediyor, aile içinde aile kuruyorlar. Taek ailesi kendi yağında kavrulan bir aileyken biriktirdikleri hırs ve özlem onları bir amok koşusuna sürüklüyor. İnternet erişimini zemin kattaki komşularından yahut çevredeki dükkanlardan sağlayan aile hemen hemen açlık sınırında bir yaşam sürdürüyor. Evin oğlu aracılığıyla zengin bir ailenin yaşamına tanıklık etmeleri uyanık kız kardeşin de devreye girmesiyle birlikte “herkesin lüks koşullarda yaşamaya hakkı olduğu” düşüncesini ete kemiğe bürüyor ve ardı ardına imkanlara talip oluyorlar. Elbette sınıf ayrımının yakıcılığı ortadan kalkmıyor. Bu yakıcılığı Ki Taek ailesinin sınıfdaşları üzerinde uyguladığı şiddetten çözümleyebiliyoruz. Aile kısmen de olsa refaha ulaşabilmek için kendi yoksul koşullarını paylaşan, emeklerini satarak var olmaya çalışanların karşısına dikiliyor. Kız kardeş bir iftiraya zemin hazırlayıp şoförü işten attırıyor, ardından kafa kafaya verip evin hizmetçisine kumpas kuruyor, hiçbir düzenbazlıktan geri kalmıyorlar. Bu rekabet hali ise kuşkusuz iki yoksul ailenin yolları sığınakta kesişince kızışıyor. Kurdukları yeni düzenin ayakta kalması için taviz vermeyen Ki Taekler eski hizmetçiye ve alacaklılarından kaçarak karanlıkta yaşamaya mahkum olmuş eşine acımıyorlar. Koz diğer aileye geçtiğindeyse onlar da aynı sertlikte karşılık veriyor. Bu savaşın ilk aşaması yeni hizmetçinin tekmesiyle merdivenden yuvarlanan eski hizmetçinin ölümüyle sonlanıyor. Eşini kaybeden, yıllarını bir sığınakta geçiren Geun Se ise ruhsal bir patlama yaşayıp bahçede düzenlenen doğum günü partisini basıyor ve Taek ailesinin tüm üyelerine vahşice saldırıyor. Tam bu esnada oğlu ve kızının yerde yatan bedenlerini görüp şoka giren Ki Taek ilginç bir reaksiyon gösteriyor. Çalışanlarının aile olduğundan habersiz ev sahibi krize giren oğlunu götürmesi için buyuruyor Ki Taek’e. Ki Taek yaşadıklarının şaşkınlığı içinde, kızına saplanan bıçağı patronuna yöneltiyor. O anın duygusal yoğunluğuyla girişilen bu eylemde sınıf bilinci dahası sınıf kini ne ölçüde yer kaplıyor kestirmek kolay değil. Filmin sınıf çatışmasına nasıl baktığını da salt bu sahne üzerinden okumaya çalışırsak muğlak yorumlara saplanıp kalırız.

Kara bulutların dağıttığı adalet: Zengine şiddetli yağmur, yoksula lağım taşkını

Parazit sembolik bir üslup tuttursa dahi sınıflar arası ilişkiyi salt şiddet enstrümanıyla açıklayıp kaba çizgiler çekmektense süresinin izin verdiği ölçüde derinlikli sekanslara yer veriyor. Söz gelimi aynı zamanda filmdeki kırılmayı da imleyen kara bulutların iki sınıf üzerinde nasıl etkiler bıraktığına son derece çarpıcı eğiliyor. Yağmur zengine de yoksula da yağıyor, doğru; fakat zengin “hafta sonu kampından erken dönerek” mağdur oluyor, yoksulların bodrum kattaki dairesini ise kanalizasyon basıyor. Dolayısıyla yağmurun herkese eşit yağdığı öne sürülemiyor. Filmde yağmurun çatışmaya katıldığı bölümü en sarsıcı bölüm belirleyebilir, dahası Parazit’in çekirdeğini bu vasıtayla değerlendirebiliriz.

Ki Taek ve çocukları yağmurdan sonra sel basan bodrumlarına koşuyorlar.

Zengin evine yerleşen aile üyeleri sığınaktaki çift ile rekabet edip kendini güç bela dışarı attığında adeta bir rüyadan uyanıp, “gerçek dünya”ya, “geldikleri mahalle”ye dönüyorlar. Yoksulların dünyasında ise yalnızca sefalet hüküm sürüyor.

Filmin etkileyici sahnelerinden birisi de yoksul evinde klozetten lağım sularının fışkırdığı sahne…

O dünyada evleri su basıyor, kanalizasyon klozetten fışkırıyor. Böylece şehrin atık su altyapısıyla şehri paylaşanların sosyo-ekonomik altyapısı örtüşüyor. Yağmur, sel, taşkın yoksullara ne denli acımasız davranıyorsa yoksullar da yaşama, adaletsizliğin yol açtığı o hasarın kılavuzluğunda uyum sağlamaya çalışıyorlar. Ki Taek ailesinin suç işlemeden çok önce; herhangi bir günü yaşar, herhangi bir eylemde bulunurken diğer bir deyişle hemen her an “suçlu hissettiğini” ve özlemlerinin “doğal yollardan” gerçekleşemeyeceği bir dünyaya hapsolduğunu kavrıyoruz. Başka bir karşılaştırma yaparsak zenginlerin bodrumu bir sığınağın hakkını verirken yoksulların bodrumu, camının önüne işenen, tekinsiz ve çaresiz bir mekân olarak betimleniyor.

Filmin güçlü kadınları

Parazit güçlü kadın karakterleriyle öne çıkıyor. Filmin bir mücadele kolunu üç kadın paylaşıyor: Zengin ve dünyadan habersiz Park Yeon Kyo, eski hizmetçi Moon-gwang ve yeni hizmetçi Kim Chung-sook. Öte taraftan erkeklerin durumu da sınıfsal tutumların altını çiziyor. Zengin Park Dong-ik eşi üzerinde hakimiyet kuran, maddi gücüyle birlikte ele alındığında korkutucu, iktidar sahibi bir figüre denk geliyor. Yoksul erkekler Ki Taek ve Geun-se ise eşleriyle dayanışan, yoksullukla boğuşurken erkek kimlikleriyle ifade edilmeye pek gereksinim duymayan karakterler. Ki Taek ve Geun-se filmdeki vicdanı, mahcubiyeti sırtlanıyorlar. Geun-se evinde saklandığı için zengin adama minnet duyuyor. Ki Taek de vicdanlı bir adam… Örneğin işinden atılan şoförün yeni iş bulup bulamadığını merak ediyor, yine Park Dong-ik’i bıçakladığından ötürü pişmanlık duyuyor. Bu pişmanlığı şöyle yorumlamak da mümkün. Ki Taek çaresizlik duygusuna kapılıp bir zengin öldürdüğünde sorunun çözülemeyeceğinin bilincine varmış diyebiliriz. Zira Ki Taek esas anlamda yoksulluğun kokusunu taşıyor. Mesele zenginlerin rahatsız olduğu bu kokuyu ortadan kaldırmak ve bunun yolu da zenginlerin kokudan rahatsız olmamakla beraber artık zengin de kalamayacakları, kokunun bir yadsıma kaynağı olmayacağı bir paylaşım düzenini kurmaktan, eşitlikten geçiyor. Kısacası ne zenginin evinde bodrumlar olmalı ne yoksullar bodrumda yaşamalı.

Parazit’in ak ve karaya ayrılmış olay örgüsü, sönük finali ve kusurları

Parazit örgüsü bakımından kolaylıkla ikiye ayrılabilecek bir film. Üstelik her iki yarısında farklı duyguları kışkırtıp farklı üsluplardan besleniyor. Filmin ilk yarısında kara mizah öne çıkarken ikinci yarı gerilime yaslanıyor ve giderek dram öğesi ağırlık kazanıyor. Örneğin seyirci ilk yarıda işini kaybeden eski çalışanların durumuna gülerken ikinci yarıda onları anlamaya çalışacakları bir düzleme yönlendiriliyorlar. Bu bakımdan filmin, sistemi eleştiren ve politik mesajlar taşıyan kısmını ikinci yarı olarak saptayabiliriz.

Zengin ailenin küçük çocukları…

Yoksulların zengin evin salonunda keyif çattıkları sahne filmin duygusal ve düşünsel anlamda kırılmasını yansıtıyor. Ki Taek dalavere çevirip yerleştikleri evin aile bireylerine dair “hem zengin hem kibarlar” dediğinde eşi onu düzeltiyor: “Zengin oldukları için kibarlar”. Bu cümle belki de filmin en vurucu cümlesi ve sınıf çatışmasını özetliyor… Parazit’in ikinci yarıda iki kez tepeye ulaştığını görüyoruz. Sel ve piknikte dehşet sahnelerinde filmin gerilimi alabildiğine yükseliyor. Bu iki yükseliş için yersiz ve zamansız demek şüphesiz haksızlık olur fakat ters bir etki yaratarak finali sönük kıldıkları da ortada. Ancak finalin sönük kalmasında tek etken tercihlerden kaynaklı zedelenen olay örgüsü değil. Parazit ilk yarıdaki kara mizahına ve ikinci yarıdaki şiddetli gerçekçiliğine uzak, film boyunca uyandırdığı duygulara yakışmayacak, uyuşuk bir sonla bitiyor ve anlatısını Hollywood standartlarına sığdırıyor. Saldırıdan sağ kurtulan oğul, hapse düşmüş anne ve polisten kaçıp sığınakta yaşamaya başlayan baba sonu pek tatmin edici değil. Yanı sıra filmde bazı mantık hataları da göze çarpıyor. Kafasına iki kez kaya yiyen gencin hasarsız iyileşmesi filmin atmosferini bozmuş. Zengin ailenin budala tavırları da biraz abartılmış. Budalalığın dışında Amerikan hayranlığının öne çıktığını ve ülke, kıta, millet ayrılmaksızın tüm zenginlerin, küresel sermayenin beşiğine sonsuz bir minnet ve güven duygusuyla yaklaştığını görüyoruz. Zaten Amerikan mallarına duyulan güven zengin ailenin budalalığını da destekliyor.

Parazitler kimdir? Kaya ve bıçak kimin elindedir?

Bong Joon-ho filminde bize parazitler olarak yoksul aile fertlerini işaret ediyor ancak filmde bu işaretin aşıldığını ve anlatının asıl parazitlerin “kibar davranma hakkı” (üstünlüğü) edinenler olduğu yönünde bir noktaya evrildiğini söyleyebiliriz. Parazit’te, işlenen suçlar, çevrilen dalavereler meşrulaştırılmadığı gibi “işlenmeyen suçlar”ın, ötekileştirmenin varlığı da hissettiriliyor ve bir bakıma Taek’in elindeki bıçak yahut film boyunca baht getirdiğine inanılan kaya parçası bir anlam yükleniyorlar. Yoksulların başkaldırısında iki ayrı uç bu nesnelerde somutlanıyor. Kaya nasıl yerel inanışların bir temsilcisi olarak kaderciliği öne çıkarıyor ve toplumsal başkaldırıyı erteliyorsa bıçak da aynı ölçüde bireysel başkaldırıyı tetikliyor.

Şans getirdiğine inanılan kaya film boyunca Ki Taek ailesine eşlik ediyor.

Nesnelerin dilinden konuşursak kaya, kabullenişten aldığı güçle parazitlerin yoksullar olduğunu savunuyor. Bıçak ise kayayla aynı fikri paylaşmıyor, ona göre parazitler yalnız kendi refahını düşünen, güzel kokan kibar zenginlerdir. Kaya yoksulu, bıçak zengini hedef alıyor. Oysa ilginç olan ikisinin de yoksullar tarafından “ele alınması”dır ve bu durum, eşit şartların gelişiminde, söz gelimi burjuvaziye yargının desteği ve yasal güç kullanımıyla avantaj sağlamandığı koşullarda yok edenin de yine var eden, yani bir bakıma sefalete sürüklenmiş üretici kesimin bizzat kendisi olacağını diğer yandan ise emekçilerin yalnızca “yapmak, yaratmak, kurmak” gibi idealist bir çizgiye yerleştirilmemeleri gerektiğini ortaya koyuyor. Emekçiler yapıcı oldukları kadar daha doğrusu en az o kadar yıkıcıdırlar. Filmin bu ilişkiden yararlanarak parazit yaşamı zaman zaman sınıflar üstü bir konuma çekme çabası ve tarafsız görünme kaygısı yönetmenin politik çekingenliğiyle açıklanabilir. Bong Joon-ho Batı ile yapım ortaklığına ve ideolojik birliğine zarar verecek bir sertlikten imtina ediyor, öyle bir görüntü söz konusu… Ehlileştirilmiş finalin, çarpıcı bir ayrışmanın işareti sayabileceğimiz kara bulutlardan sınıflara düşen payı ve iki önemli nesneyi, kaya ile bıçağı yabana atıp mors alfabesini ve zengin olma hayallerini öne çıkarması filmdeki politik çatışmayı bir nebze zedeliyor. Gerçi buradaki zengin olup evi satın alma ve babayı özgürlüğüne kavuşturma tasarısını çok yönlü okumak mümkün. Oğul hakiki esaretin yoksulluk olduğu yönünde bir gönderme yapıyor belki de veya ailenin hâlâ “akıllanmayışı” sınıfsal çekişmenin sürekliliğini vurguluyor. Hatta ev ile bağların kopmayıp sığınağın kullanımına ihtiyaç duyulması ve birlikte yaşam pratiğinin sürmesi zengin-fakir ilişkisinin tarihsel ve onulmaz yönünü ifade ediyor. Bu bağlamda Parazit de kuşkusuz şapkadan tavşan çıkarmıyor, yepyeni damarlardan girip eşsiz benzersiz tahliller sunmuyor fakat ana temanın işlenişine, sınıfların karşılaşmasından çatışmaya dönüş sürecini ustaca kurgulayarak etkileyici bir yorum katıyor.

Haydar Ali Albayrak

Reklam

Saçını Tarayanların Tarağı tarafından yayımlandı

Mahalle yanarken gözünü ekrandan, beyaz perdeden ayırmayanların sesi ve karbonmonoksit sinmiş soluğu... Televizyon, sinema, online platform... Gösteri dünyasının çeşitli mecralarında yayınlanan her türden film ve dizi hakkında eleştiri, inceleme... (Admin sinefil değildir)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: