Şu son bir yılda evde kal’amayanlara, en çok da geçen sene nisan ayında evimizin yakınında bir inşaatta çalışırken düşüp hayatını kaybeden, adını bilmediğim işçiye ve son olarak kapitalizmin “iyi bir hayat” vaadiyle dolandırdığı hepimize, akıllanmak ve savaşmak dileğiyle…
Reha Erdem‘in son filmi Seni Buldum Ya MUBİ platformunda yayınlandı. Online gala gerçekleşti, oyuncu kadrosu ve Erdem pencere sohbetlerinde hazır bulundu… Ne tuhaf değil mi? Oysa geçen sene bu zamanlar sinema sektörü dünyanın geri kalan tüm iş sahaları gibi ağır bir bunalıma gömülmüş, insanlar ne yapacağını şaşırmış, imkânı olanlar evlerine kapanmıştı. Şöyle bir hatırlayalım o günleri… İlkin sinema ve tiyatro salonları kapandı. Ardı sıra setler teker teker paydos dedi, televizyon kanalları Kemal Sunal filmlerine ve kült dizilerine sarıldı. Oktay Kaynarca‘nın başrol oynadığı silahlı külahlı dizi EDHO birkaç hafta daha inat etti fakat o da erken sezon finalinden kaçamadı. Kaynarca ise o dönem çekimlerin sürmesini savunan polemikleriyle sivrilmişti.

Peki, tüm bunların Reha Erdem’in filmiyle ne ilgisi var? Öncelikle bu filmin Reha Erdem’in yanı sıra pandeminin yarattığı ağır koşullarla, insanların tepetaklak olan yaşam alışkanlıklarıyla, maddi manevi çalkantılarıyla yakından ilgisi var. Bu filmin son bir yılımızla tepeden tırnağa ilgisi var! O yüzden Seni Buldum Ya filmini Erdem’in filmi olarak, zoom görüşmelerinden montajlanan bir film olarak ve en son karantinada sıkılan oyuncuların eğlencesi biçiminde değerlendirmek niyetindeyim.
Büyük balığın küçük balığı yuttuğu bir akvaryumda dolandırıcılık keyfi!
Seni Buldum Ya biçiminin içeriğinin önüne geçmesine razı olunmuş, ses getirsin diye değil sıkıntı dağılsın diye çekilmiş bir film… Erdem pandemiyi fırsata çevirip deneme yapmış. Film kısaca kendini 4. Daireden Ali Felek Gürsoy (Serkan Keskin) olarak tanıtıp ağına düşürdüğü kurbanlarından para sızdırmaya çalışan bir adamın yalnızlığını ele alıyor. Felek kendisine müşterileri (kurbanları) paslayan emlakçı Kerim (Bülent Emin Yarar) ile ortak çalışıyor. Film ilerledikçe Felek kurbanlarıyla hiç beklemediği türden bağlar kuruyor (tam film tanıtım cümlesi oldu he!) Bu kurbanların birçoğu kendilerine isnat edilen suçların, başka bir deyişle dolandırıcı çetenin ulaştığı istihbaratın dışında vicdanlarını rahatsız eden veya aslında gayet normal karşıladıkları hatta bir yaşam tarzı haline getirdikleri usulsüzlükleri de paylaşıyor. Örneğin Tilbe Saran‘ın canlandırdığı Arzu karakterinde suç tükenmiyor Ne ararsanız var! Daha doğrusu o bunları suç olarak görmüyor. Kanundışı olan her şey suç değil ki ona göre! Zaten bu açıkgözlülüğü ve suçu çıkarına geldiği gibi alıp içselleştirmesi işi Felek’e ortaklık teklif ettirmeye dek vardırıyor. Elbette herkes onun kadar uyanık sayılmaz. Numarayı yutanlar da oluyor. Akademisyen Tuba (Esra Bezen Bilgin) ve Tapu Kadastro Müdürlüğünden Cemil (Taner Birsel) amiyane tabirle kıvama gelenlerden… Doğrusu Felek’in boş atıp dolu tutturma taktiğini yutmasına karşın onu kendi oyununu kabul ettirerek yenen bir bankacı Seçkin (Ezgi Mola) var ki evlere şenlik! Seçkin ablası Serpil’i çekiştirerek rahatlamaya başlayınca Felek’e terapist olarak iş veriyor. Estetik cerrah zannedilen ama film aktıkça bir güzellik merkezinde çalıştığı anlaşılan Nurperi (Nihal Yalçın) ise içlerinde en masumu… Felek vasıtasıyla onun ağzını arayamıyor, bir suç işleyip işlemediğini öğrenemiyoruz çünkü onu dolandırmak imkansız. O zaten o değil! Aradığınız kurbana şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz! Nurperi bir süre Felek’i işletse de yalanını bile uzatmıyor. Babasının +65 kaprislerinden sıkılan, sevmek sevilmek ve tabi kendi güzellik salonunu açmak isteyen bir kadın…

Kerim Abi arada yağlı ve sahiden yolunmayı hak eden müşteriler yolluyor. Tarihi sit alanına dozerle dalıp sütun başı yağmalayan Rifat (Tansu Biçer) da onlardan biri… Bu pişkin ve elbet mafyatik abi başta inkar etse de kamera kaydını görünce yelkenleri suya indiriyor. Peki ya Ceren (Ecem Uzun)’e ne demeli? Kerim Abisinin Felek’in başına sardığı bir bela daha! Ceren’in emlak komisyoncuları bıdı bıdı derneği başkanı olan babası bilgisayar korsanlarından kızını eve dönmesi için korkutmalarını talep edince devreye Kerim’in korsanı Felek giriyor fakat bu meseleye bulaştığına bin pişman oluyor dolandırıcımız! Z Kuşağına tosladığını anlıyor ancak iş işten geçiyor. Bambaşka değer yargıları, bambaşka kafalar… Ceren ise dişine göre bulduğu Felek’i rahatsız etmeye başlıyor ve terapistlik, yeni ortak arayışı, taciz-tehdit sarmalında geçen günlerin sonunda Felek kazığı yine dosttan yiyor. “Durma düşersin” denir ya o hesap! Felek de yılların Kerim Abisini bırakıp daha dün tanıdığı Nurperi’ye güvenince çok geçmeden kendi kazdığı kuyuyu boyluyor. Felek’i düşüren asıl sebebin ise aşka düşmek, dost edinmek gibi gafletler olduğunu söyleyebiliriz. Güven duygusunun ötesinde dostluk kurma çabası, içinde bulunduğu boşluğun kabuklarını sıkıştırıp çatlatması yol açıyor Felek’in dolandırılmasına…

Sosyal deney simülasyonu olarak Seni Buldum Ya!
Erdem’in filmine başta da söylediğim üzere çok yönlü değinmek isabet olacak. Zira uzun süredir sessizliğini koruyan yönetmenin pandemi koşullarında ve bu koşulların zemin hazırladığı “lockdown filmleri” tarzında bir film ile dönmesi dikkat çekici. Erdem hepimiz gibi sıkılmış belli ki… Açıkçası son filmlerini pek izlemedim ancak anlatısını takdir ettiğim, çizgisini beğendiğim bir yönetmen. Reklamcılık yanı da olduğundan derdini anlatmakta mahir, diğer yandan salt anlatıp geçmek yerine estetik kaygılar gözetip kendi sinemasını kurduğunu görüyoruz. Nedir ki Seni Buldum Ya Erdem’in filmografisinde öne çıkacak bir film değil çünkü bu film her yönetmenin filmografisine girebilirdi. Sadece fikri pratiğe dökenin/ilk eyleme geçenin Erdem olması belki bir ayrılık olarak değerlendirilebilir. Zoom uygulamasının ulaşabileceği bir kamera, ham görüntüyü montajlayacak asgari bilgi, oyuncularla güçlü bağlar ve az buçuk oyun verme kabiliyeti böylesi bir filmin senaryosuz dahi çekilmesini sağlayabilir. Bu durum Erdem’in çabasını şüphesiz değersizleştirmiyor bilakis tecrübeli bir yönetmenimizin bunu denemesi son derece anlamlı… Yine de içerik-biçim çatışmasına dönmek isterim. Erdem’in filminde içerik biçimin gölgesinde kalmakla birlikte tekstin tamamı içerik niteliğine/olgunluğuna da erişemiyor. En kaba hatlarıyla bir soruşturma, olay örgüsünden yoksun bir film var ortada… Farklı karakterler birtakım olaylara belli duygu ve davranışlar dolayımında reaksiyon vererek bir tür sosyal deney simülasyonu sağlıyorlar. Erdem son yıllarda gündemimizden hiç düşmeyen “mobil dolandırıcılık” meselesine eğilirken vicdan, suç gibi kavramları da filminin odağına taşımış.
Teknik reformlardan zoom görüşmelerine… Artık “kayıt” yerine “dikiz” mi demeliyiz?
“Zoom’dan montajlanan film” faslında neler söyleyebiliriz? Sinema son yıllarda halka indi! 90’larda handycam’ler ile film peşine düşenler yenilikçi bir damar yakalıyordu fakat artık görüntü üzerinde yükselen, diğer bir deyişle gücünü görüntüden alan sinema görüntünün giderek hafiflemesi gibi ciddi bir sorunla yüz yüze. Görüntünün kolay kaydı, montajın tüketim kültürü odaklı egemenliği, devamında bu egemenliği pekiştiren, tamamlayan teknolojik ilerlemeler, sahne kurma çabasını sekteye uğratırken buna paralel anlatının bütünlüğüne ve bağımsızlığına da halel getiriyor. Sahneler mesaja daralıyor, sinema sanatsal kimliğinden uzaklaşıyor. Zoom görüşmesinin filme dönüştürülmesi ise bu sorunun hem parçası hem doğal sonucu… Zoom’dan film derip çatmak, kamerayı kişiselleştirmek, dikiz açısından iletişim geliştirmek gibi bir bakış zenginliği sunmuyor daha ziyade eldeki olanağın değerlendirilmesi anlamı taşıyor. Haliyle bir yenilikten bahsedemeyiz. Sabit bir açı, kameranın karşısında oturup kalkan, oraya buraya yürüyen insanlar, Felek’in duvarında 4. Daire logosu… Erdem filme hareket katmak için müzikten destek almış, araya çeşitli şarkılar ve dans performansları sıkıştırılmış. Kerim ile Felek arasında zaman zaman karşılıklı dans figürleriyle ilerleyen diyaloğun bir benzeri Nurperi ile de kuruluyor. Felek Kerim’den öğrendiklerini bu kez Nurperi’ye öğretiyor. Öte yandan Tilbe Saran, Taner Birsel, Ezgi Mola ve Esra Bezen Bilgin de şarkılara eşlik ediyor, playback yapıyorlar. Şarkı ve dansların filme pozitif bir hava kattığını söyleyebiliriz
Oyuncuların karantina deneyimleri, karantinada oyunculuk… Gündelik yaşam ile oyun iç içe geçerken…
Seni Buldum Ya normal koşulların hüküm sürdüğü bir dönemde tercihen evde çekilmemiş “yeni normal” adı altında yaşam alışkanlıklarının değiştiği, eve kapanıldığı, zorunlulukların belirlediği bir döneme ait. Haliyle filmin mekânları oyuncuların gönüllü karantinaya çekildikleri evleri oluyor. Oyuncuların evleri farklılık gösterse dahi farklı sınıfların, statülerin izlerini bulamıyoruz. Filmdeki tek dekor Felek’in arkasına astığı 4. Daire panosu… Uyduruk bir pano ancak dairenin müziğinin de uyduruk olduğu düşünülürse bu grafik çalışmanın kasten ucuzlaştırıldığını anlıyoruz. Oyuncuların kendi evlerinde oynamaları hem avantaj hem dezavantaj olarak değerlendirilebilir. Kendi evinizde sınırsız tekrar alabilirsiniz mesela! Sıkıldığınızda bırakıp dilediğiniz vakit geri dönebilirsiniz. Dinlenmek için karavan neyim istemez! Fakat diğer yandan set atmosferinden mahrum kalmak motivasyon kaybı yaratabilir. Erdem’in filmindeyse bu tarz bir problem yaşanmıyor çünkü oyuncular doğal bir düzlemde sergiliyorlar hünerlerini… Gündelik kıyafetleri ile yakalanıyorlar “Siberçelik” uygulamasının radarına! Serkan Keskin rakı içiyor, Ezgi Mola spor yapıyor. Sibergündelik, siberpratik bir yaşam ile karşılaşıyoruz! Oyuncular da doğallıklarını koruyorlar. Buna karşın öne çıkan oyunculuklar yok değil. Başrolleri paylaşan Serkan Keskin ile Nihal Yalçın performanslarıyla göz dolduruyorlar. Esra Bezen Bilgin de kafası karışık akademisyenin şaşkın ifadesini başarıyla yansıtmış. Fakat filmdeki oyunculukların geneline baktığımızda bir dalga havası seziyoruz. Bu dalga havasını ise baştan savma veya idare etme anlayışına değil filmin mizahına bağlamak mümkün.

“O Sen Olsan Bari”
Reha Erdem filmini, bestesi ve sözleri Orhan Gencebay‘a ait olan, Neşe Karaböcek‘in sesiyle üne kavuşan Seni Buldum Ya parçasına yaslıyor. Parça gerek sözleri gerek müzikal yoğunluğuyla filmdeki duygu geçişlerinin ve arayışın hatta tüm çatışmanın yükünü omuzluyor. Bu parça 70’lerin samimi ve bir o denli kaotik toplumsal iklimini bireysel çerçevede özetliyor. Bir meçhul âleme giderken dünya/Belki bir gerçeğiz belki de rüya/Seni buldum ya, seni buldum ya/Olsak da hem gerçek hem rüya… Yurtta sokak şiddetinin arttığı, dünyada iki kutuplu düzenin tetiklediği bir belirsizlik dönemi Gencebay’a bu sözleri yazdırmış. Gencebay karanlıkta aşka sığınmış, tam da filmde olduğu gibi inanmaya, değişmeye ve yeniden doğmaya sığınmış! Doğrusu günümüzün pandemi ortamıyla da örtüşüyor parçanın sözleri, bir meçhul aleme gidiyor dünya! Ancak bu dünyada yeni bir dünya daha dönüyor. Dünya içinde ayrı bir dünya! Ceren karakterinin temsil ettiği bir genç kuşak söz konusu ve gerçek hayatta Aleyna Tilki‘ler “o sen olsan bari” diyorlar artık. “Olan olmuş zaten, o sen olsan bari” Reha Erdem Seni Buldum Ya‘yı çekmiş ama umarım dünya biraz düzelir de bir kırk yıl sonra O Sen Olsan Bari çekilmez!
*Neşe Karaböcek’in seslendirdiği Seni Buldum Ya: https://www.youtube.com/watch?v=k8bPYfxZ3mY
Haydar Ali Albayrak