Netflix’in son yerli yapımı Fatma ilk sezonuyla yayınlandı. “Toplumsal polisiye” olarak niteleyebileceğimiz dizi temizlikçi Fatma’nın karanlık işlerle uğraşan eşi Zafer ortadan kaybolunca değişen yaşamını konu alıyor. Ancak hikâye naif açılsa bile bir dizi tesadüf sonucu elini seri ve gayet profesyonel bir biçimde kana bulayan kahramanımız Fatma deli dolu bir maceraya sürükleniyor. Dizinin eksilerine, artılarına gelecek, toplumsal polisiye yakıştırmamı da açmaya çalışacağım ancak dilerseniz önce kısa bir özet geçelim.
Kocası kaçmış, oğlunu yeni toprağa vermiş bir “akıllı bıdık” temizlikçi
Özgür Önürme‘nin kaleme aldığı Fatma ölçülü flashback kullanımı ile atlamalı bir zaman kurgusu üzerinden ilerliyor fakat bu durum öykünün anlaşılmasını güçleştirmiyor. Bunu belirterek başlayayım. Fatma (Burcu Biricik) kısa süre evvel bir trafik kazasında otistik oğlu Oğuz’u yitirmiştir. Eşi Zafer ise başkasının suçunu üstlenerek bir dönem hapis yatmış, tahliye olur olmaz sırra kadem basmıştır. Fatma Zafer’in eski patronu Bayram (Mehmet Yılmaz Ak)’ın yardımıyla çeşitli işler bulup geçimini sağlamaktadır. Bir Avm’nin yemek katı da Bayram’ın ayarladığı işler arasındadır. Diğer yandan bağımsız çalışmaya devam eden Fatma (dizide işlendiği kadarıyla) iki ayrı eve daha temizliğe gitmektedir. Bu evlerden biri yazara (Uğur Yücel) aittir. Kahramanımız eşi Zafer’i ararken mafyatik Şevket (Kubilay Tunçer)’i öldürür ve işler geri dönülmez bir hal alır. Dizinin tüm öyküsünü anlatmayacak, baş karakterin çevresel koşullarını, ilişkilerini anmakla yetineceğim. Eşinin kayıplara karışması ve oğlunun ölümüyle İstanbul’da bir başına kalan Fatma yoksul bir mahallede derme çatma bir evde yaşamakta, ev sahibi İsmail’in türlü tacizlerine uğramaktadır. İsmail (Deniz Hamzaoğlu) içip içip kapısına dayandığı Fatma’yı yine karısı Kadriye (Gülçin Kültür Şahin) ile sıkıştırıp evi satmakla tehdit etmektedir. Oğlu Oğuz’a çarpan araba ise inşaat sektöründe faaliyet gösteren Azrah Holding’in veliahtına aittir. Bu genç züppe annesinin nüfuzunu kullanarak cezadan sıyrılmış, kusurun tamamı çocuğa yüklenmiştir. Hatta sigorta şirketi arabadaki hasarın bedelini tazmin etmek için Fatma’ya mahkeme celbi göndermiştir. Fatma’nın ayrıca zengin bir kızkardeşi vardır. Emine’den Mine (Hazal Türesan)’ye geçerek sınıf atlayan bu kadın köy yaşamını-acılı maziyi hatırlattığı için ablasından uzak durmaktadır. Tüm bunlardan yola çıkıp odağını kabaca tariflersek Fatma, bir iktidar betimi; güçlülerin güçsüzlerle görünmez mücadelesini ele alıyor ve yoksulların silik kimlikleri üzerine ilerliyor.

Toplumsal polisiye olarak Fatma
Fatma’nın birçok olumlu ve olumsuz yönü bulunuyor. Olumlulardan girelim söze. Evvela Netflix’in Hakan Muhafız, Atiye gibi öykü ve örgü fakiri yerli dizilerinden birkaç gömlek üstün olduğunu söyleyebiliriz, kendi içinde aksayan yanlara karşın diyaloglarında, mekânlarında ve nihayet olayların sahnelenmesinde gerçekçi, kısmen olgun bir üslup tutturuyor. Burcu Biricik’in performansı dizinin kozlarından. Biricik gerek temizlikçi Fatma gerek katil Fatma olurken abartıya kaçmayarak karakterin seyirciye geçmesini sağlıyor. Gelelim aksaklıklara… Fatma toplumsal konumlardan beslenen bir anlatı… Ayakları üzerinde durmaya çalışan Fatma karakteri bile tek başına diziye toplumsal bir nitelik kazandırmaya yetiyor ancak bu diziden kuşkusuz bir Bir Başkadır çıkaramayız. Böyle bir şeye niyetlendiler mi ayrı bir tartışma konusu fakat Fatma’nın gözlem ve söylem bakımından toplumla en azından bir noktaya kadar haşır neşir olması anlatının o yönü tercih ettiği anlamına gelmiyor. Dizi sosyal yapıya eleştirel bir bakış getirmekten ziyade polisiye sınırlarda kalmayı yeğlerken ne tür özelinde ne de malzemesi açısından yeni bir söz söyleyemiyor. Netflix’in birçok yerli yapımında tanık olduğumuz “bölüm geçmek için bütün tuşlara aynı anda basma” eğilimi maalesef Fatma’ya da hakim… Köyde geçen hasarlı çocukluk, günümüze travmalarla yansıyan sistematik taciz vakaları, “çocuk yaşta gelin etme” sorunu, otistik çocuğun dışlanması, herkesin her şeyi bilip susması, ezilenlerin kendi adaletini sağlama çabası ve hepsinin üstüne yoksul kadının görünmezliğiyle yükselen bir cinayet silsilesi. Kadın katilin cezbediciliği, çizgiyi bir kez aştıktan sonra her şeyin çok kolay olması vs. Bu “başlık altı doldurma” kolaycılığına nice madde eklemek mümkün… Yeri gelmişken Fatma’nın bu popülist söylem sağanağında sırıtmayan yegane unsurun stilize edilmemiş cinayetler olduğunu söyleyebiliriz. Neyse ki şiddet gösterileri öne çıkmamış, Fatma “işini görecek kadar” şiddet uygulamış, öldürüp geçmiş!

Peki, Fatma bir polisiye olarak başarılı mı? Bana göre çevrimiçi platformlarda izlediğimiz Şahsiyet ve Bozkır‘ın başarısına erişemiyor. Zira her iki dizi de polisiyeye sadık bir çizgide ilerliyordu. Fatma’da ise polis olaylara yalnız “çaykolik devlet memuru” kisvesinde karışıyor. Sürekli çay içen komiser (Şehsuvar Aktaş), gözünün önündeki katili görmekten aciz memurlar… Anlayacağınız denge gözetilmemiş ve Fatma adeta bir suç şölenine itilmiş! Hal böyle olunca birtakım mantık hataları göze çarpıyor. En başta Fatma’nın ilk cinayetini çok rahat işlemesi geliyor. Gerçi ona gelmeden şunu da düşünebiliriz. Hadi Bayram Fatma’yı hafife aldığından para dolu kasayı açık unutuyor, onu anladık da kasadan silahı aşırmak nereden aklına esiyor Fatma’nın? Şevket ile işlerin sarpa saracağı içine mi doğuyor? Tamam adamın tekinsiz olduğunu biliyor ama yanında çalıştığı Bayram da ondan alt kalır değil ki? Diğer yandan işlediği cinayetlerden sonra bir değil, iki değil her defasında yakayı sıyırması pek inandırıcı durmuyor. Polis de dahil olmak üzere kimse Fatma’nın cinayet işleyebileceğine ihtimal vermiyor. Ona tetikçilik yaptıranlar bile performansı karşısında parmak ısırıyorlar. Bu görünmezlik, eski tip kimlikteki fotoğrafın silinmiş olması, yine kocası için kayıp ilanı vermesi yani halihazırda dikkat dağıtıcı bir soruşturmanın sürmesi Fatma’nın işini kolaylaştırıyor fakat hakkını yemeyelim, cinayetleri hayli serinkanlı işliyor! Hasımlarının hiç beklemediği anda yapıyor bitirici hamlelerini… Yazarla başına oturduğu satranç tahtasında nasıl doğaçlama ilerleme arzusu duyuyorsa gerçek hayatta da aynı “gerçeğe uygunluk” düsturuyla hareket ediyor. Filin çapraz gitme zorunluluğu yerine cüssesini tanıyor mesela yahut atını doludizgin sürmek istiyor. İstediği kareye, dilediği anda… Hızlı, meşru ve pervasız bir katil Fatma… İtiyor, vuruyor, zehirliyor. Bazen yanlışlıkla öldürüyor, farkına dahi varmadan…

Dizide bu tür mantık hataları dışında derinleşmeyen ilişkiler ve karakterler de dikkat çekiyor. Söz gelimi Bayram… Kıymetli taş kaçakçılığı, çek senet, uyuşturucu… Her türlü pis iş onda… Büyük bir mafyaya (Ekber-Burhan Öçal‘a) çalışıyor ama sürekli bir aforizma, espri, kıssadan hisse… Bayram karakteri Ak‘ın başarılı oyunculuğuna rağmen fazla karikatürize edilmiş bir görüntü sunuyor… Öte yandan Fatma’nın kardeşi Mine ile ilişkisi de çocukluğa dönüş sahneleriyle desteklenmek istense dahi pek oturmamış. Bu oturmamışlık aralarındaki oyunu da olumsuz etkilemiş. Gerilimin yükseldiği sahnelerde verimli paslaşamamışlar gibi duruyor.
Fatma’nın toplumsal karşılığı ve adı Kakılmış olanların yazgısı
Yinelemek gerekirse kafası karışık bir dizi Fatma… Bir yandan feminist propagandaya, meşru özsavunma çizgisine göz kırparken diğer yandan (erkek) seyirciyi rahatsız etmeyecek bir orta yolu benimsiyor. Fatma’nın karşısına dikilen erkekleri teker teker öldürmesi, elinin çamaşır suyuyla “erkek işi temizliklere” kalkışması gücüne işaret ederken çok sevdiği oğlunun kan parasını yiyen, kendisine “çürük” diyen kocasını polise teslim etmekle yetinmesi, ardından “adı batasıca” bile diyememesi dikkatlerden kaçmıyor. Fatma erkek egemen ideolojiden uzaklaşmış, dönüşümünü tamamlamış bir karakter değil. Evet, hayli güçlü, geçmişinden gelen bir kini ve hesabı var fakat “başında bir erkek” aramaktan geri durmuyor. Netflix’in bu ikinci “güçlü kadın temizlikçi” karakterini de ezberden koparmadığı gibi düzenle barıştırmaya çalıştığı görülüyor. Fatma eylemde arşa çıkarken teoride kayda değer bir sıçrama gerçekleştiremiyor ve tam bu noktada bir kez daha “akıllı bıdık temizlikçi” söylemi devreye giriyor. Yazarın üst perdeden süzüp tatlı tatlı horladığı Fatma elbette akıllı! Akıllı olmasa hayatta kalamaz! O fakirlik, o görünmezlikle ne kadar uzun yaşayabilir, öyle değil mi? Bir Başkadır‘da da temizlikçi yoksul bir kadının aslında son derece zeki, akıllı olduğu vurgulanmıştı. Bu “aslında” vurgusu bir önkabule, bir komplekse kapı aralamıyor mu? Okumamış, yoksul kalmış, çocuk yaşta evlenmiş, maddi manevi her türden baskıya maruz kalmış “ama zeki”, “ama akıllı”… Yani normalde öyle olmaması mı gerekiyor? “Benim fakir arkadaşlarım da var, akıllı insanlar” demeye benziyor bu tutum… Düzenin sildiği bu karakterlerin yalnız avmlerde masa mı silmesi gerekiyor? Yani bu mu demek isteniyor, anlamak güç…

Yazıyı Kakılmış’ı anarak bitirmek istiyorum. Bugünkü akıllı bıdık temizlikçilerin atası Yasemin Yalçın‘ın canlandırdığı Kakılmış’tır. 90’ların ortasından itibaren bir İnce İnce Yasemince skeci olarak popüler kültürümüze giren Kakılmış, kocası İtilmiş’in sırtından sopayı eksik etmediği bir karakterdi; evlere temizliğe gider, elindeki avucundakini İtilmiş’e sayardı. O da anasının gözüydü hani, zaman zaman kocasından intikam almayı ihmal etmezdi! Onu bazen birilerine dövdürür, bazen ise çeşitli vaatlerle kandırıp dövülmekten beter ederdi. Kakılmış yine bir bölümde çalışmak için gittiği büroda yanlış anlaşılıyordu. Tetikçi zannedilen kadına adam “temizliği” nasıl yaptığını sorunca Kakılmış ise “kezzapla, benzinle” cevabını veriyordu. Adam haliyle ürperiyor, yöntemleri vahşi buluyordu. Bugün Kakılmış’ı Netflix dizilerinde görüyoruz. Kondulardan geliyor halk! Bir hışım şehre akıyor… Başta eşarp, sırtta pardesü, dilde hiç değişmeyen bir şarkı! Dün Kakılmış’tı, bugün Fatma… Komiser soruyor: “Sen kimsin Fatma Yılmaz?” Fatma’dır benim adım, her yeri siler parlatırım!
Haydar Ali Albayrak