WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın

İlginç Bazı Olaylar ve Bir Yeraltı Sit-com’u: Kendin Olma Başkası Ol, Böyle Çok Fena Sıkıcısın!

Mizahımızın mevcut durumu ilgimi çekiyor, özellikle sinema salonlarının kapandığı, meydanın tamamen ekranlara kaldığı bir süreçte yeni eğilimler ortaya çıkıyor. Yeni eğilimlerin de ilkin nispeten daha görünür ve revaçta bir mecra olan çevrimiçi platformlarda ağır bastığını, oradan tüm bir güldürü çizgisini etkilediğini gözlemliyoruz. Dolayısıyla bu yazıyı da Exxen platformunun komedilerine, ortak noktalarına, temsil ettikleri anlayışa ayırmak istiyorum.

** 

Gibi dizisini daha evvel yazdığımdan * bu kez İBO (İlginç Bazı Olaylar) ve Bir Yeraltı Sit-comu‘nu ele almaya çalışacağım. Nasıl başlayalım? Sanırım gülünç bir tekdüzelikten girebiliriz söze. Kendini oynama, dramatize etme anlayışı çevrimiçi platform güldürülerinin vazgeçilmezi oldu. Blutv’de Bartu Ben ile başlayan ve bir çeşit mockumentary rüzgarı estiren anlayış zamanla hem mevzu bahis platformun hem genel anlamda platform mizahının direği haline geldi. Doğu, İlginç Bazı Olaylar, Bir Yeraltı Sit-com’u… Farklı kültürlerden ve sınıflardan, farklı semt ve şehirlerden otuzlarında üç erkeğin “kendi olma-kendini bulma” çabasını işliyor. Doğu Demirkol, İbrahim Büyükak ve Hasan Can Kaya… Üçü de kendi adıyla oynuyor, canlandırılan üç karakterin ortak hayali de komedyen olup sahneye çıkmak yahut metin/skeç yazarlığı yapmak… Harcandıklarını düşünüyorlar, aileleriyle tatlı sert bir çatışma halindeler, başarısızlığa uğramışlar ve kendilerine çizilen yoldan ayrılmak istiyorlar. Doğu bilgisayar mühendisliği okuyor, Hasan Can işsiz, İbrahim ise babasının yatak bayisinde işlerin başına geçme adayı… Doğu okumuş, Hasan Can tutunamamış, İbrahim hayat üniversitesinden mezun olup artık akademisyenlik yapmaya başlamış bir ana-babanın evlatları… İlk ortak nokta elbet kahramanların erkek olması, aile sıcaklığı ve kuşak çatışmasının bir potada eritilip gözümüze sokulması … Bunu not düşüp geçelim, daha doğrusu kaseti biraz geriye saralım.

İlginç Bazı Olaylar: Hayaller Paris, Gerçekler Bursa

Doğu yazının konusu değil, yalnızca ortaklığını anmaya çalıştım. Ona dair yazmıştım.** İBO ve Bir Yeraltı Sit-comu’ndan devam edeceğim. Öyküleri kabaca aktarmaya niyetleniyor ancak ortada bir öykü göremiyorum! Bari diyorum, bir iki cümleyle tema, bir konu falan geçireyim yazıda, okurun kafasında en azından bir çerçeve olsun, yok! Yaratı krizi öyle bir kerteye varmış ki bir konu bütünlüğünden, bir olay örgüsünden söz etmek dahi güç! Abartmıyorum, durum bu kadar vahim! Yine de deneyelim. İbrahim alımlı nişanlısından (İdil Sivritepe) henüz ayrılmış, yazar olma hayalleri kuran, babaannesiyle aynı odada, altlı üstlü ranzada kalan başarısız bir yazardır. Yazarlıkta dikiş tutturamamıştır, birlikte yola çıktıkları alıp yürümüşken (dizide Oğuzhan Koç örnek gösteriliyor) o aile evine ve baba işine muhtaç kalmıştır. Açıkçası çok özür dileyerek ve izninizle araya girip “bize ne” diyeceğim. İçimi döktüğüme göre devam ediyorum. Nerede kalmıştık? Tatlı annesi (Füsun Demirel), esnaf babası (Zafer Algöz) ve eski toprak babaannesi (Meral Çetinkaya) ile yaşayan İbrahim bir yandan esnaflığa sürüklenirken bir yandan da hayallerini gerçekleştirmenin, yazar olmanın peşindedir. Hayallerin Paris’te görüldüğü, hayatların Bursa’da yaşandığı bu amansız mücadelesinde tekerlekli sandalyeye mahkum arkadaşı (Cemre Ebuzziyya) ve iş yerinden kankası (Özgür Emre Yıldırım) her tökezlediğinde ona sahip çıkmaktadırlar. İbrahim’in bir diğer amacı da eski nişanlısıyla arayı düzeltmektir.

Hayaller Paris Hayatlar Bursa… Üstüne bir de nişanlısından ayrılmış, eh bu adam ağlamasın da kim ağlasın!

Tam bu noktada şunu diyebilirsiniz: “Yahu kardeşim al işte gayet hikayesi varmış, sen niye aksini iddia ediyorsun?” Hâlâ ediyorum, bu hikâye falan değil! Baş karakter İbrahim Büyükak olmasaydı da örneğin İsmail Küçükkara olsaydı ve yine o karakter aynı şartlarda yaşayıp aynı açmazlara düşseydi bir öyküden söz edebilirdik. Sıradan bulurduk, yavan derdik, belki yine bir kulp takardık falan ama öykü niteliğini tanırdık. Ancak hali hazırda maalesef öykü olgunluğuna erişememiş bir olaylar dizisi izliyoruz. Her ne kadar Bursa’da kalmış, hayallerinin peşinden gitmemiş alternatif İbo’nun yaşamını işlese de yazıp yönettiği dizide İbrahim Büyükak’ın kendi adını kullanması ciddi bir sıkıntı… Kaleminin güçlü olduğuna inanıyorum, karakter yaratabileceğini düşünüyorum. Doğrusu komediyi kotaran bir isim fakat önümüze dramatize edilmiş ismini koyuyor. Bu kısırlık neden?

Mutlu aile tablosu… Ardında çatlaklar, hayal kırıklıkları… İbrahim Büyükak nasıl bir esnaf olurdu sorusunun yanıtı İBO’da…

Bir Yeraltı Sitcom’u: Gün doğmamış Güngören’den sahnelere

Lafı fazla uzatmadan diğer diziye geçeceğim. Konuşanlar adlı stand up gösterisiyle tanınan Hasan Can Kaya başrolde… Henüz fragmanından kabus gibi çöküyordu tepemize, katlanılmaz bir şey bekliyordum, izledim, dizinin kendisi fragmanı kadar kötü değil ama benim bu noktada “kötü değil” ifademi biraz açmam gerekiyor. Bana göre mesela öldürmeyen döner kötü değildir! Son dönemde malum “on liraya yüz gram et dönerciler” peyda oldu, isim verip reklam yapmayayım, siz anladınız hangi akımdan bahsettiğimi. Nazarımda işte o dönerciler müşterisini zehirleyip öldürmedikleri sürece kötü değillerdir. (Motoru bozabilirler tabi!) Yani ben beklentiyi yüksek tutmuyor, ahım şahım bir lezzet aramıyorum! Lezzet çok sonraki bir kıstas benim için… Şimdi hakkını yemeyeyim, Bir Yeraltı Sit-com’u da öldürmüyor! Fakat güldürmüyor da… Yani izleyip “zamanım çalındı” diye ağlayacaksınız hiç oynamayalım! Pardon, izlemeyin! 

İşsiz ve alkolik baba (Tuna Orhan) sürekli “Dağlar Kışımış” türküsünü söylüyor. Aktivist kız kardeş Devrim (Ezgi Gör) ise kiracıların hakkını savunuyor, ev sahipliğini protesto ediyor.

Yoksullar yaşamalı mı?

Yeri gelmişken diziden kısaca bahsedelim. Hasan Can işsiz ve alkolik babası (Tuna Orhan), çilekeş anası (Günay Karacaoğlu), aktivist kız kardeşiyle (Ezgi Gör) İstanbul’un bir gün olsun gün doğmamış Güngören’inde yaşamaktadır. İbrahim’in aksine bir baltaya sap olamadığı, ideallerine kavuşamadığı gibi kolunda bir altın bilezik veya esnaf çantası da yoktur zira kapital onun ailesine hiç uğramamıştır. Babasının Almancı akrabaları ve uyanık eniştesi dışında kimsesi yoktur. Hasan Can da komedyen olmak ister, kendini sanatçı sayar ve mütemadiyen sanatçı duyarlılığından dem vurur. Hasan Can yalnızdır, cinsel ihtiyacını karşılayamamaktadır, o yüzden karşı cinsle yakaladığı her fırsatı sonuna kadar değerlendirmekten yanadır. Düğüne gider, uyduruk pilav günleri düzenler. Elbette şansı pek yaver gitmez.

Bir Yeraltı Sit-com’unun adı “Bir Yoksul Nasıl Sevişemez?” de olabilirmiş! Dizi boyunca Hasan Can‘ı sanatçı, yoksul ve karşı cinse aç olarak zihnimize kazıyoruz.

Hasan Can’ın Konuşanlar şovunu izlediğimde tarzını Yılmaz Erdoğan‘a benzetmiştim. Seyirci ile kurduğu sıcak temas, Erdoğan’ı andırıyordu. Hasan Can için ise kuşkusuz gerek bel altı şakaların yoğunluğu gerek daha genç bir malzemeden espri devşirmesi itibariyle Erdoğan’ın güncel ve yoz bir versiyonu diyebiliriz. Hasan Can Kaya Exxen ile anlaşınca programın eski videolarını internetten kaldırdı. Bu hareketi epey tepki topladı. Ben de komedyenin “ben gidiyorum fakirler” tavrına yönelik “siz buraya hiç gelmediniz, biz bunları hiç konuşmadık” diye şakalı komikli bir tweet atmıştım. Hasan Can konuştuklarını, “onu var eden seyirciyi” “unutsa” bile canı sağolsun, Exxen’de yerini sağlama aldı. Konuşanlar programının yanına Bir Yeraltı Sitcomu’nu ekledi. Peki, dizinin sahne şovundan farkı var mı? Doğrusu şu ana dek “sevişmek” dışında dişe dokunur amacı olmayan bir karakter izledik. Sürekli ergen tripleri (Doğu dizisi de büyük ölçüde bu tripler üzerine kurulu), “anlaşılmayan sanatçı” geyiğinin geyiği (suyunun suyu anlayacağınız), karikatürize bir fakirlik, araya serpilmiş sosyal mesajlar, bazı toplumsal tespitler… Hatta bir anlamda kimlik pornografisi! “Bir yoksul nasıl yaşar” sorusuna cevap arayan bir anlayış… Hatta bu soruyu da boşa düşüren, trajediye çeviren, yoksulluğu metalaştırıp seyirciyi enisonu “yoksullar yaşamalı mı” sorusuna sevk eden bir anlayış… Üstelik bu mizah anlayışının damdan düşmediğini, 80’lerden ve 90’lardan demlenerek geldiğini biliyoruz. Yoksulun tiye alınışı ilk değil, son da olmayacak! Hatırlanacağı üzere bu işin piri Levent Kırca idi. Dar gelirlinin sorunlarını egzajere ederek işleyen Kırca öte yandan dejenere bir dar gelirli profili çiziyordu skeçlerinde. Yoksul bir aileyi konu alan skeçte kadın (Oya Başar) kafasına balta saplı halde eve gelen kocasına (Levent Kırca) abartılı ses tonuna bir parça da ne idüğü belirsiz bir şive katarak “ne kodun lan kafana” diyordu. Bu sahneyi “yoksullar yaşamalı mı“ya bağlayabiliriz. Takdir edersiniz ki böyle bir görüntüden yaşam belirtisi çıkmaz! Bir Yeraltı Sit-com’u bu kadar sert girmiyor ancak orada da yoksul kimliğin çarpıtıldığını ve sorunların egzajere edildiğini görüyoruz. Sosyal yardım projesi için mahalleyi gezen zenginlerin yoksul evi ziyaretlerinde sergilediği tavırlar, içlerinden avanak olanın “siz yıkanıyor musun” diye şaşırması, yine yoksulların, aşağılama tufanı karşısında top çeviren, kakara kikiri seviyesindeki yabancılaşmış yaklaşımı hiç yoksa “yahu bu yoksullar gerçekten yaşıyor mu” sorusunu sorduruyor. Öyleyse Hasan Can Kaya’nın sahne performansında Yılmaz Erdoğan’ı, dizisinde ise Levent Kırca’yı andırdığını bir kez daha vurgulayabiliriz. Bu derme çatma mizahta özgün bir taraf bulamıyoruz.

Yoksul evinde sıradan bir aktivite: Eve misafir geldiğinde odaya kapanmak!

Baş harflerim BKM ama sen bana uzun uzun tekel de!

Yazının buraya kadar olan kısmını ciddiye almayabilirsiniz. Ne denir, yazarın yorumudur. Ağzı olan konuşuyor, kalemi olan sapını gülle donatıyor bu memlekette (ustamız Ferhan Şensoy‘a selam olsun)! Buradan sonra ise biraz zülfü yare dokunacağım. Kendi olan, kendi olmaya çalışan, kendini bulan, kaybeden -artık her neyse, siz her neyi yakıştırıyorsanız- bu komedyenlerin esas ortak özelliği nedir? Başka bir deyişle bu öykü kurma sorununu, bu kısırlığı nasıl değerlendirebiliriz? Bir ipucu versek, baş harfleri BKM desek! Evet, o BKM? Hangi platform güldürüsünü kaldırsak altından çıkıyor! Bartu Ben ile Doğu’nun yapımcısı zaten BKM, bu yazının konusu olan dizilerde ise başka imzalar söz konusu… İlginç Bazı Olaylar’ın yapımını NuLook ve Kutu Film birlikte üstlenmiş, Bir Yeraltı Sit-com’ununkini Hap Yapım… Fakat üç komedyenin de piştiği yer BKM Mutfak… Üretimlerinin farklı evrelerinde ve farklı düzeylerde tozunu yutsalar dahi parlamalarında BKM sahnesinin payı yadsınamaz. Burada BKM’nin bir çizgi çektiğini fark ediyoruz. Platform komedilerini belirliyor BKM, bir tekelleşme ile birlikte sahnesini, skeçlere dayalı güldürüsünü dayatıyor. Bu dayatmalar da bir öykü kısırlığına ve basmakalıp, kolaycı bir anlayışın yayılmasına yol açıyor. Komedi üzerindeki bu BKM tekelleşmesinin bir benzeri olarak 70’ler güldürülerinde Arzu Film hakimiyeti gösterilebilir. Yapımcı Ertem Eğilmez de dönemin Yeşilçamı’nda komik’leri keşfediyor, şirketine bağlıyor, uzun süreler çalışıyormuş. Ancak 70’lerde film sektörünün günümüzdeki kadar gelişmediğini, aynı zamanda kapitalist iş bitirici kültürün günümüzdeki gibi çeşitli enstrümanlara kavuşmadığını söyleyebiliriz. Diğer yandan o dönem bir öykü kurma sorunu yaşanmadığı da ortada… Örneğin Arzu Film’in senaryoları genellikle Sadık Şendil ve Yavuz Turgul gibi senaristlere ait… Hani yazar kendini oynamıyor, oynatmıyor, öyle dertleri yok. Herkes bildiği işi yapıyor! Ertem Eğilmez deseniz sektörün tüm girdi çıktılarına hakim bir duayen, öyküleme nedir biliyor. Nasıl bilmesin? Kendisi de yönetmen… Oysa BKM’nin fabrikasyon üretiminde bir öykü kurma ve yönetim derinliği sorunu göze çarpıyor. Kör topal diyemesek de kendileri yazıp yöneten, oynayan bu komedyenlerden her iş kolunda üstün başarı beklemek haksızlık olur.

Hay(ırdır gardaş, ne baktın bu ka)dar?!

Komedimiz yeni bir çizgiye yerleşti. Küfür, taklit ağırlıklı üslup, Recep İvedik serisinde ve kimi youtuberlarda rastlayabileceğimiz “ezilen millet höykürüsü” bir nebze geri çekildi. Yenilmedi, yitmedi, sırasını bekliyor, sırası gelince tekrar yükselecektir. Şu anda ise “kendini oynama kısırlığı” ile karşı karşıyayız, çeşitli dil denemelerine tanık olsak dahi bu eğilimin yanında kayboluyor. Ancak şunu da görüyoruz: Geri çekilen küfrün ve taklidin evrildiği yer skeçlere dayalı bir öyküsüzlük hali ve sığ bir cinsellik sömürüsünden ibaret yani gözden kaybolan “basit mizah” öğeleri dönemin ihtiyaçları doğrultusunda revize ediliyor. O meşhur Z Kuşağı meselesi… Solda sağda hatta orta yolda hep bir söylem gençleştirme telaşı… Dikkati ve ilgisi çabuk dağılan genç kuşağa yönelik kolay tüketilir komedi üretme takıntısı öyküyü bastırırken skeçleri öne çıkardı, yine küfrü frenlerken Z kuşağına hitap edebilecek bir cinsel açlık malzemesini işlemeye başladı. Dahası küfrün ve taklidin Z kuşağı tarafından bizzat Tiktok’larda, şurada burada tatbik edildiğinin bilincinde bu dizileri çekenler, onların asıl amacı yeni bir görüntü sunabilmek… Bu bağlamda İlginç Bazı Olaylar‘ın ve Bir Yeraltı Sit-comu‘nun Gibi denli güldürmediğine ve kendini oynama pratiğinin artık sıktığına değinerek yazıyı noktalıyorum. Ama tam noktalayacağım, aklıma parlak bir fikir geldi. Daha önce kimsenin aklına gelmemiş bir proje! Diyorum ki ben de bir dizi yazıp “eleştirmen olmaya çalışan başarısız bir eleştirmenin hayatı”nı anlatayım. İşte ilişkileridir, bunalımıdır, amatörlük hezeyanlarıdır vs. Adı da hazır: “Hay(ırdır gardaş, ne baktın bu ka)dar!” Nasıl ama?! Ciddiyim, hemen bugün yazmaya koyuluyorum!

** https://sacinitarayanlarintaragi.home.blog/2021/04/13/orta-sinif-guldurulerinin-dogusu/

Haydar Ali Albayrak

Reklam

Saçını Tarayanların Tarağı tarafından yayımlandı

Mahalle yanarken gözünü ekrandan, beyaz perdeden ayırmayanların sesi ve karbonmonoksit sinmiş soluğu... Televizyon, sinema, online platform... Gösteri dünyasının çeşitli mecralarında yayınlanan her türden film ve dizi hakkında eleştiri, inceleme... (Admin sinefil değildir)

Birisi “İlginç Bazı Olaylar ve Bir Yeraltı Sit-com’u: Kendin Olma Başkası Ol, Böyle Çok Fena Sıkıcısın!” üzerinde düşündü

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: