WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın

Ve Karşınızda, Başrollerde Hüseyin Baradan ile Suzan Avcı!

1965 yapımı iki filmi, genellikle kötü’yü canlandırdığı rollerden hatırlanan iki Yeşilçam emekçisini bu kez başrollerde izlediğimiz Hüseyin Baradan Çekilin Aradan ve Şıngırdak Melahat filmlerini yazmak istiyorum… Doğrusu birçok ortak noktaları bulunuyor bu filmlerin. Baradan Suzan Avcı’nın, Avcı ise Baradan’ın filminde yardımcı rollerde boy gösteriyor, bir bakıma paslaşıyorlar. Her iki filmi Vecdi Uygun yazıp Aram Gülyüz yönetiyor. Suphi Tekniker‘i her iki filmde de Salim rolünde izliyoruz. Yine Necdet Tosun her iki filmde rol alan isimler arasında… Her iki film de filmlerin adına yazılmış eğlenceli ve samimi bir şarkıyla açılıp sona eriyor. Ancak bunların dışında esas ortaklığın sokaklarda kurulduğunu söyleyebiliriz. Zira Melahat bir seyyar köfteci, Baradan ise geçimini çöpçülük yaparak sağlıyor… Gün boyu sokakları arşınlıyor, dostlarıyla neşe içinde yaşıyorlar. Canlandırdıkları kötü rollerle nam salmış iki önemli karakter oyuncusunun başrole soyundukları bu filmlerde halkın içinden bir noktaya yönelmeleri seyirciyi özümsedikleri gerçeğini ve onlarla sokaklar üzerinden bütünleşme arzusu duyduklarını ortaya koyuyor. 

Şıngırdak Melahat’im her derde de devayım!

Yeşilçam’da kötü kadın rolleriyle nam salmış Suzan Avcı’yı duymayanımız yoktur. Genellikle küt kesilmiş sarı saçları, baştan çıkartan kıyafetleri ve işveli bakışları ile sinemamızın akla gelen isimlerindendir. 35. İstanbul Film Festivalinde kendisine Onur Ödülü takdim eden edebiyatçı Murathan Mungan tanıtım yazısına şu ifadeyle başlamaktadır: “Ve Suzan Avcı.”* Suzan Avcı, Mungan’ın da belirttiği gibi ikonografik bir değer kazanmış ancak başarı sağladığı bu karakter oyunculuğundan dolayı pek az filmde başrol oynayabilmiştir. Daha ziyade ve bağlacından sonra anons edilir, afişlerde adı küçük puntolarla yazılır. 1965’te ikinci eşi Hüseyin Cendere ile Cen-av şirketini kuran Avcı yapımını üstlendiği bir dizi filmde kayda değer rollerde karşımıza çıkar fakat içlerinde başrol sayılabilecek sadece Şıngırdak Melahat vardır.** Avcı son evliliğini ise 1970’de ünlü senaristlerden Erdoğan Tünaş ile yapar. Yıllar sonra bir söyleşide esprili dille “senarist kocanın yarardan çok zarar getirdiğini” söyler ve eşinin, torpil geçtiği zannedilmesin diye rollerini kıstığından yakınır.*** Tatar kökenli olan, babasını erken yaşta kaybedip ailesinin geçimi için kolları sıvayan Avcı’nın en ince hatlarına değin ezberletecek bir sinema yüzü olmasına karşın nasıl tek tipe sıkıştığı ayrı bir tartışma konusu… Bense bu tartışmaya girmek yerine başrol oynadığı Şıngırdak Melahat’tan bahsedeceğim.

Şıngırdak Melahat köfte arabasının başında. Yanında Salim, Adnan ve Nazlı

Gülyüz’ün filminde Avcı iki ayrı rolde çıkar karşımıza, ilkinde, seyirciye özdeşleşmesi için aktarılan rolde “harbi kadın”dır, kendini “Kuşdili Çayırının Japon balığı Şıngırdak Melahat” olarak tanıtır, namı vardır, namusuyla yaşar, gözünü budaktan sakınmaz, yeri geldiğinde erkeklerle kavgaya tutuşur. Zaten Salim ve Adnan’la da bir kavga vesilesiyle tanışır. Melahat’ın mahalleden arkadaşları ise kahveci Tosun (Necdet Tosun) ve karpuz sergisi işleten Kazıkçı (Hüseyin Baradan)’dır. Diğer Avcı karakteri ise uzun yıllar Amerika’da yaşamış, bir miras paylaşımı için kısa süreliğine yurda dönen dolar milyoneri Seyfi Gönlügenç (Vahi Öz)’in yiğeni Suzan’dır. Pamuklara sarılarak yetiştirilen Suzan, Melahat’in aksine oldukça saftır, dünyadan bihaber yaşam sürdüğü için nerede nasıl davranacağını bilmez, cakkıdı cakkıdı sakız çiğner, sağda solda “zenginim” diye övünür. Havaalanında dayısını gözden kaybeder ve rastgele bindiği otobüste dansöz Yıldız (Semra Yıldız) ile tanışır. Yıldız gazinocu Pırlanta Şevki’nin karısıdır. Suzan’ın serveti ve dayının yiğenine düşkünlüğü hali hazırda kirli işler çeviren çifti Seyfi’den para sızdırmaya teşvik eder. Böylece her iki koldan açılan olaylar art arda dizilmeye başlar. Bir kolda Melahat, zengin sandığı sevgilisi bıçkın Salim ve onun arkadaşı Şanzıman Adnan (Adnan Şenses) diğer kolda ise Suzan, dayısı Seyfi ile Pırlanta Şevki (Kenan Pars) ve avanesi vardır. Film ilerledikçe iki kol birleşir ve Şıngırdak Melahat aksiyon-güldürü türünün hakkını verir.

Bıçkın Salim (Suphi Tekniker) kendi halinde bir balıkçıdır, candan arkadaşı Şanzıman Adnan (Adnan Şenses) ise şoförlük yapmaktadır. Melahat ile Adnan’ın hizmetçi sevgilisini ararken tanışırlar

Köfte arabalı Melahat’tan hususi arabalı avrata şehrin yoksul mahallelerinde görülen düş

Aynı kişinin iki faklı karakteri canlandırdığı ve bu canlandırmanın oyunun merkezinde yer bulduğu filmlerde genellikle ak ve beyaz kadar zıt görünen, çatışma yaratan tipler tercih edilir. 70’lerin ikinci yarısında İyi Aile Çocuğu (1978), İnek Şaban (1978), Gerzek Şaban (1980) vb. bazı Kemal Sunal filmlerinde karşımıza çıkar bu durum. Dönemin siyasal çatışmalı ortamına uygun bir ikilik izleriz. Dahası Sunal 80’lerde sürekli gülen-hiç gülmeyen adam örneğinde olduğu üzere birbirine aykırı karakterleri ayrı filmlerde oynamış yahut aynı kişinin çarpıcı değişimini işleyen filmlerde (Şabaniye-1984 ve Sosyete Şaban-1985) de boy göstermiştir. 60’larda ise Fatma Girik, Orhan Günşiray, Suphi Kaner, İzzet Günay ve Öztürk Serengil gibi isimleri “çift yaratılmış” rollerde görürüz. Takdir ederseniz ki bu filmler ağırlıklı olarak komedidir. Suzan Avcı’nın Şıngırdak Melahat’i de birbirini tamamlayacak, ayrı ayrı ele alındıklarında ise hayli çarpıcı duran iki karakteri esas alır. Onlar da akla kara gibidirler Suzan ne kadar el bebek gül bebekse Melahat bir o kadar kavgacıdır, Suzan zengindir, hazıra konmuştur ve saflığı biraz da bu emeksizliğinden kaynaklanmaktadır, Melahat ise köftecilik yapar, ekmeğini taştan çıkarır. Arkadaşlarının şakası sonucunda kaçırılan Suzan’ın yerine geçen Melahat kendini bir anda “dayısının köşkü”nde bulur. Bu hayata kısa sürede alışır hatta mahalleden arkadaşlarını ve sevgilisi Salim ile arkadaşı Adnan’ı da işe aldırır. Adnan burada tesadüf eseri filmin başından beri aradığı hizmetçi sevgilisi Nazlı’yı da bulunca hayatları hiç olmadığı kadar yoluna girer.

Yeşilçam’da karşımıza sık sık “zengin amca bey” olarak çıkan Vahi Öz bu kez Adana’dan değil Amerika’dan gelmiş ve yiğenine düşkün dayı rolünde

Bu noktada dikkat çekici bir kıyasla karşılaşırız. Daha doğrusu Yeşilçam filmlerinde yaygın gördüğümüz bir adaptasyon halidir yaşanan… Melahat’ın Suzan kimliğini açıktan kabul etmemesine karşın onun kılığına girerek eriştiği konforu itirazsız benimsemesi bir yandan “mahallenin köşke uyumu”nu da gözler önüne serer. Dönemin birçok Yeşilçam filminde fakir ama gururlu, namusuna, onuruna düşkün ve şen şakrak çizilen mahalleli avantayı değerlendirmekten geri kalmaz; üstelik bu salt bir coşku hali değildir, mahalle sakinleri şartlarını iyileştirseler dahi bir gün her şeyin ortaya çıkacağını bilerek “ne yaşasam kâr” hesabıyla hareket etmektedir. Dolayısıyla Melahat’ın Suzan olması sıradan bir benzerliğin neticesi sayılmaz. Ortada kargaşadan ziyade sınıf atlama hayallerini kışkırtan bir bilinç vardır. Öyle ki Melahat Suzan olunca mahallesine hususi aracıyla dönüp arkadaşlarına hava atar. “Hiç mi hususi arabalı avrat görmediniz” der ve bu namuslu mahalle ile baştan çıkmaya teşne mahalle arasında ince bir çizgi olduğunu ortaya koyar. Baştan çıkaran unsur ise kuşkusuz köşeyi dönme düşleridir. Bir bakıma mahalle sakinleri şen şakrak yuvarlanıp gitmenin ötesinde yüksek duvarlar ardında şezlonga uzanmış güneşlenen, gününü gün eden imtiyazlı azınlığa da hayranlık duymaktadır. Belki yazının konusu değil ama 60’larda sıkça karşımıza çıkan bu ikircikli halin 70’lerde muhtemelen dönemin kutuplu atmosferinden hareketle keskin bir zengin-fakir ayrışmasına evrildiğini görürüz ve mahalle de 70’lerde yerini büyük ölçüde geniş aile’ye bırakır. Bu yüzden Ertem Eğilmez Canım Kardeşim (1973) filminde yoksul kenar mahalleyi bir kurtlar sofrası biçiminde betimlerken yapımcılığını üstlendiği Tosun Paşa (Kartal Tibet, 1976) gibi dönem güldürüleri de dahil olmak üzere filmlerinde çoğunlukla müstakil ahşap evlerde tutunmaya çalışan geniş aileleri namus timsali bir çizgiye yerleştirir. Yeniden filme dönersek bu gelgitli halin esas çatışmayı meydana getirdiğini görürüz. Perdede gülünç ve tuhaf karışıklıklar sergilenirken perde ardında yaşamların kaynaştığı koşullar irdelenmektedir. Sınıf atlama hayalinin işlenmesi, ayrı dünyalar söyleminin komedide yumuşatılarak aktarılması filmlere dinamik bir taraf kazandırır. Bu dinamizm daha açılışta seyirciye geçer. 60’lar İstanbul’unda sosyal yaşamı ve ekonomik şartları tasvir eden şarkının bir bölümü şöyledir: “Olsaydı ben de ıstakoz yerdim/Sabah akşam demez viski içerdim/Kumar oynar mangır keserdim. Köfte köfte bol köfte, köfte satarım köfte (nakarat)” burada ıstakoz, viski, kumar gibi zengin yaşamıyla özdeşleşen ve özenilen simgelerden bahsedilmektedir. Melahat’in böylesi bir yaşamı reddettiği, asalaklık biçiminde yargıladığı da satır arasında okunmaktadır. Özellikle sabah akşam vurgusu ve hovardalığın temsili olan kumarın anılması bunu düşündürmektedir. 

Melahat mahalleden arkadaşları Tosun (Necdet Tosun) ve Kazıkçı (Hüseyin Baradan) ile çilingir sofrası kurmuş

Şıngırdak Melahat’in karakterine biraz daha değinebiliriz. Zengin benzer Suzan eğlenmeyi bilmez, dayısının gölgesinde sorgusuz sualsiz yaşamıştır, biraz da saflığının etkisiyle cinsellikten soyut bir görüntü sunar oysa Melahat “anasının gözü’dür ve içkiye düşkündür, iyiyi canlandırmasına rağmen oyunculuğunun alametifarikası baştan çıkarıcı tavırlarını terk etmemiştir. Bu hal inandırıcılığını da kısmen örseler. Onu dört yapraklı yonca olarak anılan kadın oyuncular gibi saf bir aşkın içinde görmeyiz; bu yüzden bitirim karakteri ve cinselliğini bastırmaya yahut tam tersi kışkırtmaya yarayan erkeksi yönüyle öne çıkar. Cinselliğin Suzan Avcı’nın (iyi-kötü) her iki karakterinde belirleyici olması ise doğaldır çünkü onun kötü kadınları aşkın uzağındadır ve anti tezini sunarken dahi olumlanmış duyguların dışındadır. Marazlı aşığı canlandırdığı filmlerde ise Sevda Ferdağ‘daki gibi tutku yerine daha aşağı görülen hırs ile yüklenmiştir. Sevdiği uğruna ölümü göze alır ama daha ziyade öldürmeyi, entrika çevirmeyi yeğlemektedir. Böyle bir Avcı’nın iyiyi canlandırdığı başrol kompozisyonunda cinsellikten koparılması imkânsızdır.

Suzan Avcı Şıngırdak Melahat filminde ayrıca Suzan olarak görünür. Suzan Amerika’da zenginlik içinde büyümüş, dünya gerçeklerinden uzak saf bir kadındır

* *

Şıngırdak Melahat’in tamamlanmış bir görüntüdeki finali ilgi çekicidir. Bu yarım yamalak haliyle aslında yine dönemin birçok filminde olduğu gibi doymamış bir hikaye anlatır fakat iki Suzan’ın hiç tanışmamışlarcasına ayrılması enteresandır ve Orhan Günşiray‘ın tıpatıp benzeri bir zenginin yerine geçtiği 1962 yapımı Zoraki Milyoner‘i anımsatır. Orhan Elmas‘ın yönettiği Zoraki Milyoner de macera bitiminde hiçbir şey olmamışcasına evlinin evine köylünün köyüne yollandığı türden bir filmdir. Melahat da köfte arabasının başına döner, sevgilisi Salim, Adnan ve Nazlı ile arabayı iterek gözden kaybolur. Onları dolar milyoneri Seyfi Gönlügenç ile ilişkilendiren yegane unsur Adnan’ın nikah tarihi aldığı nişanlısı Nazlı’dır. Adnan Nazlı ile Seyfi Bey’in köşkünde karşılaşmıştır. Ancak ne Seyfi Bey ne Suzan finalde anılmazlar. Hani bize son bir göz kırpmazlar mesela… Bu yok sayıcı durum sınıfsal açmazın kabullenilişini de ortaya koyar ve açıldığı şarkıyla sonlanan Şıngırdak Melahat köfte satmaktan hoşnut bir seyyar satıcının yaşamından neşeli, heyecanlı bir kesit aktarmakla yetinir.

Hüseyin Baradan Çekilin Aradan: Çöpçü yapmış onu Yaradan, siz çekilin aradan!

Yine Vecdi Uygun’un senaryosunu kaleme alıp Aram Gülyüz’ün yönettiği bir diğer film Hüseyin Baradan Çekilin Aradan‘dır. İsmi hayli uzun ve matrak olan filmde başrolü yan rollerin tanınmış oyuncularından Hüseyin Baradan canlandırır. Baradan yapım şirketinden dönemin jönleri gibi on bin lira ödeme almıştır.**** Baradan’ın filmi de Şıngırdak Melahat‘a benzer şekilde karakteri öyküleyen neşeli bir şarkı ile açılır ve baş kahramanın mesleğine yoğunlaşır. Baradan Hüseyin adında kendi halinde bir çöpçüyü canlandırmaktadır, bir gün iş arkadaşı Salim’in yanına taşınır. Salim Hüseyin’in uykusunda söylediği şarkıları eski ahbabı Tahir Baba’ya (Osman Alyanak) besteletip bir gazinoya satar. Hüseyin ise arkadaşının faydalandığı yeteneğinden haberdar değildir. Gazinocu Zafer (Zafer Önen) bu muazzam besteler karşısında mest olur ve rakibi Saffet’i alt edeceğini düşünür. Diğer yandan da gazinonun solisti Gönül’ü (Gönül Yazar) ayartması için Salim’in peşine takar. Olaylar gelişir, Saffet’in çetesi kendini besteci Salim Tamer olarak tanıtan Hüseyin’i kaçırır. Salim ise velinimeti sırra kadem bastığından mukavele imzaladığı gazinoya karşı sıkıntıya düşer.

Geceleri çöpçü gündüzleri bezgin İstanbul’un yüzünü ağartanlar

Baradan’ın filmi de 60’ların sosyal yapısını yansıtır niteliktedir. Geceleri çöpçülük yapan Hüseyin halinden memnun sayılmaz, içten içe düzenin adaletsizliğine öfke duymaktadır. Şarkıda Yaradan’ın kendisini çöpçü yaptığını, bir anlamda ona çöpçülüğü layık gördüğünü ifade etse bile kaderle henüz çözülmemiş bir hesabı olduğu anlaşılmaktadır. Onun sınıf atlama hayallerini iş arkadaşı Salim (Suphi Tekniker) tamamlar. Salim de geçinememekten mustariptir fakat o aynı zamanda girişimci bir ruha sahiptir ve hür teşebbüsü, aslında filmde kullanılan diğer anlamıyla uyanıklığı savunmaktadır. Açıkça söylemese bile çöpçülüğü kendine yakıştıramaz Salim. Hüseyin’in mesleği üzerinden kent yoksullarını uzun uzun tanıttığı giriş parçasının ardından bu kez Salim tabiri caizse ajitasyona başvurur ve Hüseyin ile odada otururken ortak kaderlerine şu sözlerle isyan eder: “Kimi kuştüyü yatakta sevgilisiyle kimi Ada’da kimi Moda’da lüks, saltanat içerisinde gününü gün ederken biz de elimizde süpürgeyle faraş koskoca İstanbul’un yüzünü ağartmaya çalışıyoruz. Çalış didin bir lokma bir hırka için, elde yok avuçta yok, bu mu kader yani?” Salim bıçkın bir ses tonuyla “kaderimiz” deyip boyun eğen Hüseyin’i savuştururken seyirciyi “işte üretenin bilinci” diye ayağa kaldıracak propaganda ifadelerini geri bir zemine çekmekte gecikmez ve gündüz boş yatmaktansa ufak tefek işler çevirip yolunu bulmayı teklif eder. Salim kaderine isyan halindedir, bir lokma bir hırkayla talim etmekten rahatsızdır fakat kendisini o koşullara iten düzeni görmezden gelir daha doğrusu o da düzenin parçası olmak ister ve haliyle aralarındaki samimiyet mesafesi giderek açılır. Hüseyin bu nutuk karşısında canı sıkılıp “hususi dolaşmaya çıkan” dürüst bir adamdır, arkadaşı Salim ise uyanık hatta içten pazarlıklıdır. Öyle ki arkadaşının bestelerini satıp para kazanırken bu durumu ona açıklamaz çünkü hayalini gerçekleştirmiş, iyi koşullara kavuşmuştur. Nasılın, niçinin pek önemi yoktur ve kaderin reddinde sınıf atlama hırsı rol oynamıştır. Buna karşın Salim’in sevimli fırsatçılığının bir duvara tosladığı da ortadadır. Yalanını daha fazla sürdüremeyen Salim kendine yakın gördüğü Gönül’e her şeyi anlatır. Gönül bu durumu ilkin “hırsızlık” olarak nitelendirse dahi ilişkisini sonlandırmaz ve geriye öykünün toparlanıp çözüm bulması kalır.

Bir elde süpürge bir elde faraş İstanbul’un yüzünü ağartmaya çalışan ikili… Hüseyin ve Salim

Ben Hüseyin Baradan, boşverin acı lakırdıları yiyelim şu tatlıdan!

Hüseyin Baradan’ın filmi mutlu sonla biter. “Onlar ermiş murada biz çıkalım kerevete” tadında… Üstelik film biterken Baradan kameraya bakıp muzipçe seyirciye seslenerek “çıkın sinemadan” der. Peki esasen sosyal sallantılarla, sınıf çelişkileriyle açılıp köşe dönme rüyalarıyla saçılan film nasıl toparlanır? Yeşilçam’ın o meşhur çift bulma, eşleştirme programı “davul bile dengi dengine 2.0” nasıl işler? Zira Hüseyin arkadaşının aşkı şarkıcı Gönül’e gönlünü kaptırmış, bunu öğrenen Gönül “zavallı” ile alay etmiştir. Filmi biraz daha ileri-geri saralım.

Gazinocu Saffet (Saadettin Erbil) ve çetesi… Omzunda sürekli “bilmem” diyen bir cüce (Cüce Simon) ve birbirinden tuhaf diğer adamlar. Kimi kekeme kimi tikli…

Gazinocu Saffet ve cücelerden, kekemelerden, tiklilerden kurulu renkli çetesi hayal kırıklığına uğrayıp çöpçülüğe dönen Hüseyin’i bir kez daha kaçırır ve Sevda (Suzan Avcı) tam burada devreye girer. Sevda’nın görevi cinselliğini kullanarak Hüseyin’i ayartmaktır yani aslında Suzan Avcı’nın filmografisindeki rollerin tahmini yüzde 90’ına denk gelen bir rol üstlenmiştir. Film bu ya Sevda bir anda doğru yolu bulur ve Hüseyin’e aşık olduğunu anlar; onun tarafına, bir bakıma iyilerin safına geçer. Finalde ise bir dizi Aram Gülyüzvari absürt kovalamacanın ardından Saffet gazinoculuğu bırakıp şansını sinemada denemeye karar verir. Böylece bir uyurbesteyapar olan Hüseyin hem dostu Salim’e hem aradığı aşka kavuşur. Film boyunca biraz melankolik biraz ezik bir ruh halinde salınan Hüseyin keyiflenir, seyirciyle bile şakalaşır.

Suzan Avcı Hüseyin’i ayartmaya çalışan Sevda rolünde… Nedir ki bu sahnede taraf değiştirip mahcup delikanlının yanına geçiyor. Ona ilgisini söylüyor ve iyilerin safında yer alıyor.

Bu finalden ne sonuç çıkarabiliriz? Hüseyin’in karakterinden söz açmışken oradan devam edelim. Baradan’ın başrol oluşu, filme adını vermesi yahut sahnelerin ezici kısmında boy göstermesinden ötürü değildir, Hüseyin Baradan Çekilin Aradan bir çöpçünün hikayesidir ve kahramanın yolculuğu’nu yürüten kişi Hüseyin’dir. Bazı geçişler hızlı olsa dahi (örneğin iki kafadarın henüz müzik dünyasına girmeden ek iş yapma süreci kısa tutulmuş, tutunma çabaları sindirilmeden geçilmiştir) çöpçümüz yeteneğinin keşfedilmesi ile yeni bir hayata adım atar. İlk adımlarının sarsak olması sonucu değiştirmez, onu güzel bir yaşam, yeni heyecanlar beklemektedir. Film açılırken neşeli şarkı eşliğinde İstanbul’un sembolik mekanlarını dolaşıp yerleri süpüren Hüseyin diğer yandan kadere boyun eğmenin hüznünü ve ezikliğini taşımaktadır. Yüzünü asmasa bile yüreğinin burukluğunu her fırsatta dile getirir. Bu durum onun melankolik bir ruh haline bürünmesine yol açar. Kaçırıldıktan sonra türlü numaralar çevirse dahi esaretten kurtulamaz, bu teslimiyet arada eğlenceli çıkışlar sergileyen Hüseyin’in melankolisini perçinler ve ezikliğini, çaresizliğini destekler boyutlara varır. Gönül tarafından reddedilişi hatta reddedilecek denli dahi ciddiye alınmayışı ise bir yıkım anlamına gelir. Son gücü tükenen Hüseyin sokaklara döner.

Gönül Yazar assolist Gönül Tatlıses rolünde

Bu dönüş Şıngırdak Melahat filmindeki dönüşü hatırlatmakla beraber bir tutulamaz çünkü Melahat çatışmasını iyi kötü bitirip sokaklara dönerken Hüseyin hayal kırıklığına gömülmüştür. Gülyüz filminde bu olumsuz tabloyu Suzan Avcı’nın canlandırdığı Sevda karakterinin yardımıyla değiştirir. Sevda kötülük etmeyi bırakıp Hüseyin ile birlikte olur. Filmin ikinci yarısında görünen Avcı erotik obje olarak öne çıkarken Baradan’ın cinselliğe yaklaşımı da hayli şaşırtıcıdır. Baradan Avcı’nın baştan çıkarıcı tavırları karşısında “bir hoş” olsa bile kendini yitirmez ve adeta direnir. Bu direnişte Hüseyin rolünün oyundaki açmazı, çaresizliği kuşkusuz yadsınamaz fakat yalnız buna bağlamak da yetersiz kalacaktır. Baradan bir masumiyetin temsilidir. Yalnız kendi halinde bir çöpçü değildir o, kendini sevmeye-sevilmeye layık görmeyen, düzenin posasını çıkardığı bir kimsedir. Gülyüz yardımcı roldeki Suphi Tekniker’i esas kadının (Şarkıcı Gönül) karşısına yazarken başrolü bir yardımcı rol ile buluşturur. Böylece çapraz bir eşleşme ortaya çıkar. Bu eşleşmenin, gariban başrolün duygu dünyasını desteklediği ise açıktır. Hüseyin mutlu olur ama mutluluğu Yeşilçam yardımcı oyuncularının standart mutluluğudur, yani esasa bir kez daha erişilmemiştir. Elbette şunu söyleyebiliriz. Yeşilçam star sistemi dış görünüş, karizma ve rolün oyuncunun üzerine oturmuşluğu gibi kıstaslar üzerinden bir bakıma neredeyse hiçbir zaman jön olmamış Suphi Tekniker’i filmdeki başrole yeğlemiştir.

**

Hüseyin Baradan ve Suzan Avcı ömürlerini Yeşilçam’a vakfetmiş iki emekçi… Nadiren başrolde oynuyorlar. Onları yardımcı rollerde ve genellikle kötülük yaparken görüyoruz ancak onlar da seviyor. Onlar da el ele koşabiliyor, omuz omuza verebiliyorlar!

Şıngırdak Melahat ve Hüseyin Baradan Çekilin Aradan filmleri önemli bir kısmına yukarıda değindiğimiz üzere benzerlikleri, ortaklıkları bulunan, birbirine yakın şeyler söyleyen filmlerdir ve bu bakımdan yalnızca Suzan Avcı ile Hüseyin Baradan’ın başrol denemeleri olarak yorumlanamazlar. Sınıf çatışmasının tarihsel bağlamından ve gündelik yaşamdaki özünden koparılarak genellikle aşıkların komik yahut duygu yüklü zengin-fakir karşılaşmasına indirgendiği Yeşilçam’da bahsi geçen iki film her şeyden önce sokakların nabzını tutmuş, bazen kadere isyanı bazen talihi işaret etmişlerdir. Yanı sıra Baradan ve Avcı’ya saygının da ifadesidirler. Haklarını teslim etmemiz güç!

*https://film.iksv.org/tr/onur-odulleri/suzan-avci

**https://www.tsa.org.tr/tr/kisi/kisibio/1229/suzan-avci

***https://www.milliyet.com.tr/pazar/suzan-avci-anlatiyor-5181841

****https://www.evrensel.net/yazi/77075/huseyin-baradan-cekilin-aradan

Haydar Ali Albayrak

Reklam

Saçını Tarayanların Tarağı tarafından yayımlandı

Mahalle yanarken gözünü ekrandan, beyaz perdeden ayırmayanların sesi ve karbonmonoksit sinmiş soluğu... Televizyon, sinema, online platform... Gösteri dünyasının çeşitli mecralarında yayınlanan her türden film ve dizi hakkında eleştiri, inceleme... (Admin sinefil değildir)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: