WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın

30 Monedas: İhanet ve Direnişe Absürt Bir Yorum

HBO Europa yapımı 30 Monedas (30 Sikke) 2020’nin sonunda yayınlandı. Absürt tarzıyla tanınan Alex Iglesia‘nın yönettiği 8 bölümlük bu mini korku serisi İspanya’nın yaban kalmış bir kasabasında geçiyor. Hiç beklemediği bir anda ve son bölüme değin idrak edemediği bir savaşın ortasında kalan kasaba halkı Hristiyanlık aleminin şeytanla tarihsel hesaplaşmasını ağırlıyor. Diziye dair (Türkçe) yorumları okuduğumuzda konuya aldanıp ilgi gösteren veya yolu rastgele düşen seyircinin büyük ölçüde hayal kırıklığına uğradığını ve beklentileri yükselterek yola koyulan dizinin zamanla saçma sapan yerlere savrulduğu noktasında görüş birliğine vardığını anlıyoruz. Peki seyircinin çoğunluğu haklı mı? Ya da soruyu daha kapsayıcı sorarsak: “Müşteri her zaman haklı mıdır?” Son bölümlere doğru belirgin bir ivme kaybı yaşandığını düşünmekle birlikte bu yorumların Iglesia’nın tarzına yabancı olanlarca getirildiğini zannediyorum. 30 Monedas sık sorun yaşayan, hani müşterinin servise yollayacağı türden bir yapım, doğru fakat bu durum aslında tam da yönetmen böyle istediği için böyle. Iglesia dalgacı bir yönetmen ve dalgacılığını anlattığı öykülerle de sınırlayamayız. Anlattıkları kadar anlatımı da fantastik bir hal alabiliyor. Buraya yeniden dönmek istiyorum, dilerseniz ilk olarak dizinin konusunu aktaralım.

Sikkelerin ve insanların peşinde: Elde etmek ve kovmak için 

30 Monedas adını ve konusunu bir Hristiyan efsanesinden alıyor. İsa’nın yerini 30 gümüş sikke karşılığında Romalılara gammazlayarak ihaneti ve düşkünlüğü sembolize eden Judas bu ibretlik öykünün kahramanıdır. Çeşitli yorumlara göre bundan pişmanlık duyduğu belirtilse de sonuç olarak sikkeler görevini yerine getirir ve İsa çarmıha gerilir. Iglesia’nın dizisi bu paralara toplayıp Hristiyanlığa ve dünyaya hükmetmeye çalışan bir tarikata başka bir deyişle paralel bir papalık kurumuna odaklanıyor. Dini kendilerinin temsil ettiğini düşünen örgüt üyeleri şeytanla işbirliği yaparak insanlığın kötülüğüne dair varoluş ve sorumluluğun üstlenilmesi gibi alanları vurguluyor, Tanrının kötülüğünü kavrama yolunda oğlunu ve temsilcisini ölüme götüren koşullara hakim olmaya çalışıyorlar. İsa’nın çarmıha gerilediği çiviler ve benzer objeleri toplayan örgüt iyinin içinden doğan kötülüğü selamlarcasına üç sadık arkadaşın bölünmesiyle doğmuştur. Fabio, Sandro ve Vergara üç rahiptir. Sorgulamaya aç, öğrenmeye hazırdırlar, kendilerini mutlak otoriteye değil bilincin nimetlerine teslim etmişlerdir. İçlerinden Fabio bir gün dostlarını hal ve hareketlerinden şeytanın uşağı (yeryüzündeki görüntüsü) olduğu anlaşılan bir şarlatanla tanıştırır. Böylece tarih tekerrür eder ve dostlar sonsuza dek sürecek bir mücadelede ikiye ayrılırlar. 

Tipik bir Alex Iglesia sahnesi… Korkuya teslim olmuş bir kalabalık, çıkış arayan yüzler… Bu kitlesel çaresizlikte insanlığın ortak günahlarını, kibir hırs gibi açmazlarının izlerini bulabiliriz

Diziyi biraz ortadan anlattım. Baştan başlarsak; kendi halinde bir İspanyol kasabasına yeni bir rahip atanır. Rahip Vergara (Eduard Fernandes) Roma’da bir şeytan çıkarma ayini sırasında ölüme sebep olmakla suçlanmış, sürülmüştür. Rahibin kasabaya gelişi hamile bir ineğin insan suretinde bir canlı doğurmasıyla önü alınamayacak tuhaflıklar başlatır. Rahip bu olayların akıl dışı yönünü başta reddetse de kasabanın delisi Antonio olan bitenin farkına varmıştır. Zamanla ineğin doğumuna katılan veteriner (Elena-Megan Montaner) ve dürüst belediye başkanını (Paco-Miguel Angel Silvestre) içine çekecek (tabi birbirine yakınlaştıracak) bir direniş cephesi kurulur. Kasaba, sınırlarını çizen Roma dönemi kale yapısıyla kötülüğe karşı direniş merkezi haline gelmiştir. Kuşkusuz yöre halkı bu direnişten haberdar değildir. Olayları garipseyenler ise kabahati yeni pedere yani öteki’de, sonraki’nde aramaktadır. Her şey o geldikten sonra kötülemiştir. İki yıl evvel gizemli bir biçimde kocası kaybolan Elena bu kez Paco’nun evliliğini bozunca ikinci “istenmeyen kişi” haline gelir. Başkan da yaşananlar karşısında istifa kararına varacak bir suçluluk duymaktadır. Çok geçmeden pederin son sikkeyi taşıdığı ve kasaba etrafındaki çemberin giderek daraldığı anlaşılır. Sikkeyi elde etmek için paralel kilise harekete geçmiştir.

Kötülüğün doğuşu ve normalleşmesi

Şeytan çıkarma, paranormal vaziyetler, büyü derken zengin ve cezbedici bir malzemeden faydalanan 30 Monedas doğrusu sırtını güçlü bir öyküye dayıyor. İsa’yı çarmıha götüren sikkeler şüphesiz ilgi çekici. Iglesia’nın bu ihanetten yola çıkarak vardığı teorik boyut da bir hayli anlamlı. İlk bakışta alakasız gözükse de Tanrının iyilik-kötülük karşılaşmasına tamamen bir hakem tarafsızlığıyla yaklaşması Judas’ın gümüşlerini daha bir değerli kılıyor. Judas’ı 30 sikkeyi almaya iten irade aynı zamanda tanrıya karşı getiriyor, günaha itiyorsa İsa’nın çarmıha gerilişine, bir anlamda o paraların işe yaramasına göz yuman Tanrı’ya da yaklaştırıyor. Yolların bir olay yerinde kesiştiğini görüyoruz. Zaten bu olayın da Hristiyanlığın kuruluş tarihine hatırı sayılır bir katkı yaptığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla Iglesia sağlam bir konu seçmiş. Elbet bu seçim diğer yandan şeytan-iman çatışmasına özgün bir yorum getirmesini sağlıyor. Yönetmen hatırlanacağı üzere bu çatışmayı ilk filmlerinden El Dia De La Bestia (Şeytanın Günü, 1995)’da yine absürt bir düzlemde işlemişti. Orada şeytanı alt etmek, belki daha doğru bir yorumla nihai zafere varmak için kötülük yapmaya başlayan bir rahiple Black metal hayranı genç bir kaset satıcısının matrak işbirliğine tanık olmuştuk. Iglesia o filmde de kötülüğü yenmek yolunda onun enstrümanlarına başvurma görüşünü benimsetiyordu kahramanlarına. 30 Monedas’ta tarzını koruyor yönetmen ve esasen tüm bu şamatanın, fantastik dahi sayamayacağımız olay örgüsünün, ikinci sınıf efektlerin ötesinde “gülünç” bir yorumu öne çıkarıyor: Şeytanı şeytanla bir olup yenmek! Iglesia anlatılarında tanrıyla işbirliği yaparak tanrıyı, şeytanla işbirliği yaparak şeytanı yenme çabası başrol oynuyor. Dinle girişilen ve kuşkusuz popüler bir zeminden beslenen bu örtük hesaplaşma Iglesia’nın kültürel sermayesine yazılabilir zira yönetmen dine sataştığı kadar memleketini de hedef alıyor. Sevimli, hırslı, delişmen bir İspanya’sı var ve bu İspanya her filminde, dizisinde son derece güçlü hissediliyor.

Veteriner Elena (Megan Montaner) bir inekten doğan çocuk ile kasaba meydanında yürüyor. Herkes şaşkın ve endişeli

İspanya’da otorite boşluğu ve kartondan kilise

30 Monedas’ı bazı kesitlerde Hristiyanlığın köklerine dönük bir doğaüstü gerilim olmaktan çıkarıp yalnız ve küskün bir İspanyol kasabasına yakılmış ağıda çeviren yine yönetmenin marifeti. Bir gerilimi alabildiğine sulandırmak, dayanaklarını baltalamak da onun işi… Bu bağlamda dizide iki meseleye değinmek gerektiğini düşünüyorum: İspanya ve “iki boyutlu, bol taramalı” kilise.

Iglesia’nın İspanya’sı olayların dışında… Ne bir yetkili ne bir ilgi alaka… Taşra kasabasını neredeyse Vatikan yönetecek! Dizinin ortasında iki kadın komiser gelse dahi yerel karakolun tek polisini tutuklamaktan başka bir iş yapmıyorlar. Merkeze uzaklık sizi yanıltmasın. Iglesia anlatılarına hükümet karıştırmayı pek sevmiyor. El Dia De La Bestia‘da koca Madrid otoritenin zayıfladığı, çetelerin cirit attığı bir sosyal adaletsiz şehir olarak betimlenmişti. Yine El Bar’da devlet halkla bütünleşmiş, toplumsal sorunlara kulak veren değil zalim bir pozisyonda çizilmişti. La Comunidad (2000) filmindeyse bir apartmanda geçiyordu olaylar ve bu mekân kendi gerilimiyle birlikte yönetimini de yaratıyordu. 30 Monedas’ta “devletsizlik takıntısı” sürüyor ve otorite boşluğu dine sığınma problemini doğuruyor. Dizi haliyle ulusal bir söylemden vazgeçerek kiliseye yelken açıyor ancak orada da işler yolunda sayılmaz. Iglesia kiliseyi vaazlara, oturma sıralarına ve günah çıkarma kabinine indirgeyerek bir kez daha toplumsal ağırlığını ortadan kaldırıyor. Bu tercihin dizinin ama fikri olan “çözülen Hristiyanlığı yeniden ayağa kaldırma” misyonuyla örtüştüğünü ve anlamı pekiştirdiğini söyleyebiliriz. Tabi bununla kalsa iyi! Iglesia bir muziplik daha yapıp Peder Vergara’ya silah depolatıyor. Kutsal suda yıkanmış kurşunların yaratıkları hedef aldığı, ibadethaneden ziyade cephaneliğe benzeyen bir kilise. Kurumun ciddiyet başka nasıl zedelenebilirdi?! İspanyol sineması uzun dönem Franco faşizmiyle yönetildiğinden midir bilinmez dine eleştirel bakışlar getiriyor. Bunuel ve Almodovar başta olmak üzere dünya çapında ün yapmış birçok İspanyol yönetmenin kiliseyle bizzat ilgilenmesi dikkat çekici… Tarzları birbirine benzemeyen, dönemleri örtüşmeyen bu iki isme Iglesia’yı da ekleyebiliriz. Ancak Iglesia’nın diğer İspanyol alaycılardan farkı küresel bir sinema dili yakalaması ve kiliseyle hesaplaşmayı kilisenin iç hesaplaşması vasıtasıyla çarpık bir düzlemde gözler önüne sermesi. Iglesia dini kurtarmak için bir çuval inciri boca edenleri görünür kılıyor ve böylelikle sulu, B sınıf süsü verilmiş filmlerinde kiliseyi yalnızca ilerlemenin önüne konmuş nesne (bir tür takoz) biçiminde değerlendirmeyip onun ha bire kendini ve toplumu oyan, kuruluş heyecanını yitirmiş, güçten düşmüş bir özne (bir tür havası inmiş bir teker) olduğunu da dile getiriyor.

Rahip Vergara rolünde Eduard Fernandes‘i izliyoruz

Iglesia’nın çevrimiçi platformlarla imtihanı

Bu kadar (sevilen sanatçıyı) aklama gayreti yeter! Gelelim zurnanın zırt dediği yere! Kimse 30 Monedas’ı dinin açmazlarını teşhir eden yanlarıyla izlemek zorunda falan değil. Mevzu bahis dizi nihayetinde ticari bir seyirlik ve müşterisini memnun etmek zorunda yani bir bakıma müşteri “her zaman haklı” çıkacak ki dükkandan ayağını kesmesin zira müşteriyi dolandırırsanız bunu genellikle duymaz ama onu haksız bulursanız işte o zaman selamı sabahı keser! Şaka bir yana Iglesia’nın tarzına aşina olmayanları da küstürmemesi gerekiyor. Nedir ki 30 Monedas son bölümlere doğru inandırıcılığını tamamen yitiriyor. Belli bir eksende kalmayışının bu kayıpta payı büyük. Güçlü bir konu seçerek işe koyulan dizi şeytanın elçisini ucuz numaralara sevk edince tüm ciddiyetini yitiriyor. Kasabaya gelen Peder Angel büyüler yapıyor, birilerini ayartıyor, şuydu buydu derken dünyanın (iyilikten kötülüğe) devir teslim törenine hazırlanılıyor. Avrupa’nın her yerinden makam araçlarıyla paralel din adamları geliyor ve kendi günahlarına hapsedilen kasaba büyük bir dönüşüme şahit oluyor. Oysa yaratıklı, aksiyonlu, büyülü, uçup kaçmalı inandırıcılık yitiminin daha doğru bir deyişle doğaüstü kararlılığın ucuzlaştırılarak ikinci plana atılmasının ötesinde kasaba sosyal yaşamına dair bilgi de aktarılmıyor.

Sahnede karanlık tarafın pederlerinden biri çok bacaklı bir yaratığa dönüşmüş halde Vergara’yı kovalıyor

Kadınları Elena’yı çekiştirip erkekleri yer yer maço eğilimler sergilerken çoğu zaman umursamaz bir tavır takınan kasaba halkının en belirgin günahı galeyana gelerek yargısız infaza kalkışmaları. Büyü etkisi altında veteriner kliğini kundaklayan halk üstelik bu eylemlerine dair göstermelik bir vicdan azabı da duyuyor. Öyleyse anlatının ne mistik ne psikolojik bağlamda kitle isterisini karşılamadığını ve mevcut olay örgüsünü kendi eliyle sakatladığını söyleyebiliriz. Ancak defalarca belirttiğim gibi bu durumu yönetmenin doğal ilgisizliğine, rahat tavrına bağlıyorum. Iglesia işlediği kasaba halkına benzer şekilde içine düştüğü durumu umursamıyor. 30 Monedas’a dair sözü burada bağlayalım. İkinci sezona kapı aralayarak biten dizi Iglesia’nın kılıcını kuşansa bile rahatça at sürebileceği bir yapım değil. Bu sektörde maalesef belli dinamiklere bağlı kalınmadığı takdirde burun kıvrılacak işlere imza atılıyor. 30 Monedas da yönetmene yakışmış ama Iglesia bu dizisiyle çevrimiçi platformlara pek uyum sağlayamamış görünüyor.

Haydar Ali Albayrak

Reklam

Saçını Tarayanların Tarağı tarafından yayımlandı

Mahalle yanarken gözünü ekrandan, beyaz perdeden ayırmayanların sesi ve karbonmonoksit sinmiş soluğu... Televizyon, sinema, online platform... Gösteri dünyasının çeşitli mecralarında yayınlanan her türden film ve dizi hakkında eleştiri, inceleme... (Admin sinefil değildir)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: