Onur Ünlü biliyorsunuz, en son hayatını satacak hale gelmişti! Açtığı sitede deneyimlerini, şahsına ait bazı eşyaları satıyordu. Paraya mı sıkışmıştı yoksa absürt bir eylem mi gerçekleştiriyordu bilinmez ama aynı anda iki diziyle birden döndü. Leyla ile Mecnun‘u anlatmaya gerek yok, biliyorsunuz. Bunu Bi Düşünün ise Blutv’de yayınlandı. On dakikayı aşmayan bölümleriyle dikkat çeken dizi bir özel-genel buluşmasını andırıyor. Öyle ki hem kamu spotu ağırlığında hem reklam hafifliğinde bir orta yol aranmış.

Hayvanlar oyuncak değildir ve onlar hayatımızın bir parçasıysa biz de onların hayatında bir parçayız!
Dizi Ahmet Kenan adında bir evcil hayvan uzmanının daha doğrusu sorumlu hayvan sahipliği psikoloğunun her bölümde danışanlarıyla gerçekleştirdiği seansları konu alıyor ve oldukça kısa bölümlerinin yanı sıra sürekli yeni başlıklara/mesajlara geçilmesiyle daha ziyade bir programı andırıyor.
Bunu Bi Düşünün öyküsünü anlatabileceğimiz yahut heyecanını kaçırabileceğimiz türden bir yapım değil ve bu yönüyle “kamu-özel birlikte” yapısına televizyon şovlarının çok parçalı (seyircinin ilgisini diri tutacak) yayın yapısına has bir yaklaşımı da ekliyor. Doğrusu diziyi bir tv programında skeç olarak izlesek yadırgamayız; zira bir diziyi dizi yapan şey salt öykünün devamlılığı, karakterlerin sürdürülebilirliği değil aynı zamanda seyirciye geçirdiği histir. Bunu Bi Düşünün de dizi havasında akmıyor ve esasen böylesi içeriklere daha sık yer veren Gain Platform’a yakın duruyor.
Peki, dizinin geneline baktığımızda nasıl bir anafikir edinmekteyiz? Diğer bir deyişle spotumuz nedir? Ünlü’nün dizisi esasen hayvanların oyuncak olmadıklarını, biz insanların onlarla eşit bir ilişki kurmadıkça haksızlığa maruz kalacaklarını ve anlayışsızlığımız, iletişimsizliğimiz neticesinde beklentilerimiz karşılanmadığında bunu da hayvandaki bir tuhaflığa yoracağımızı savunuyor. Hayvanların karakterlerini ve özgürlüklerini tanımamız gerektiği yönündeki bu düşünce danışanlar üzerinden de canlı ve çarpıcı bir biçimde desteklenmiş. İnsanlar sorunlarını hayvanlarla ilişkilendirerek sorumluluktan uzaklaşmaya meyilliler. Kimisi sorunlu evliliğinde evcil hayvanlarını koz namına kullanırken kimi terk eden sevgilisinin yerine bir kedi koymaya çalışıyor, “beklentisiz sevgi” tanımını böyle yapıyor. Kimi insanlara mesafesini hayvanlar vasıtasıyla aşmayı deniyor. Onlar konuşsun, kendini anlasın istiyor, bitcoin yatırımlarıyla kafayı bozmuş bir başkası zamanı kendine dahi esirgerken köpeğini mağdur ettiğinin farkına varamıyor.

Ahmet Kenan Bey’in zamanlar arası yaralı yolculuğu
Ahmet Kenan Bey ise oldukça sabırlı bir karaktere sahip. Tuhaf danışanları onu her defasında sınava çekseler de o her defasında başından savuşturmayı başarıyor. Kimi adını sürekli yanlış söylüyor kimi zamanda yolculuğun formülünü buluyor. Kimi yurtdışından yatak sipariş edip kedisine konfor sağlamak hevesinde… Elbet kendi yargılarıyla geliyor bu danışanlar ve bazen dayanması güç mizaçlarıyla. Teorik fizik meraklısı Feza’ya (Ulaşcan Kutlu) ise ayrı bir parantez açmak lazım. O, dizinin devamlı oyuncuları arasında… Diğer devamlı oyuncular ise ilk bölümden itibaren bahçede köpeklerle oynarken gördüğümüz, ağzından tek bir kelime çıkmayan Nurettin (Ahmet Rıfat Şungar) ve öykü ilerledikçe ilkin adını duyup devamında tanışma şerefine eriştiğimiz Ayfer (Şebnem Bozoklu). Ayfer Ahmet Kenan Bey’i terk edip giden eşi… Ahmet Kenan Bey tanıştıklarını belirttiği bir kuyunun başında onu arayıp duruyor, sesleniyor ona dizi boyunca. Ahmet Kenan burnu büyük bir yazarmış ve öğreniyoruz ki olayların geçtiği bakım evinin açılmasına da muhalefet etmiş! Çocukken köpek beslenmesine karşın şairane bir yaşama yönelince hayvanlara ilgisini, şefkatini yitirmiş. Buna dayanamayan Ayfer de çekip gitmiş. Ancak değişen, yontulan Ahmet Kenan, Feza’nın zaman yolculuğu fikrini kırmızı ayı kuyuya hapsetme projesine uygulayarak eşine yeniden kavuşabiliyor. Bu geriye sıçramalara sayesinde onu kandırıp kendine dönmesini sağlıyor. Gördüğünüz üzere Ünlü bu sosyal sorumluluk projesine, diğer bir deyişle bu eksantrik kamu spotuna da uçuk kaçık bir öykü sığdırmış, atmış yine imzasını!

Ünlü anlatıcılığı ve Ahmet Mümtaz Taylan oynayıcılığı
Bunu Bi Düşünün daha önce defalarca bir araya gelmiş Ünlü ile Taylan’ı bir kez daha buluşturuyor. Zaten Ünlü aynı oyuncularla çalışmayı seviyor. Ahmet Rıfat Şungar da bu oyunculardan. Ünlü, Ahmet’le başlayıp en az iki ad taşıyan oyuncularla çalışmanın yanı sıra kozmik bir arayışı da her anlatısına sığdırabiliyor. Güneşin Oğlu, Görünen Adam, Sen Aydınlatırsın Geceyi… Hemen hepsinde “başka bir dünya”, bir yöntem, bir arayış sundu bize Ünlü; daha doğrusu sundu ama o dünyaların gülünçlüklerinden de hiç kısmadı. Biz seyirciler Ünlü’nün ilginç öykülerini izlerken saçma’lığının, onulmazlığının bilincindeydik. Ünlü belki de Camus’un Saçma’sına gönderme yaptı saçmalığını hiç saklamayan saçma öykülerinde. Nedir ki Bunu Bi Düşünün saçmalık kaldıracak türden bir öykü değil, dilimizde tüy bitti ama yineleyelim, bir kamu spotu yani! Buna karşın Ünlü oraya da yerleştiriyor saçma’sını ve bu son saçma bana kalırsa tüm saçmalıklarını aşıyor böylelikle. Ne kadar ters köşe o kadar iyi! Ünlü’nün dizisi bir yere bağlanmıyor. Bir sonumuz var, hatta “mutlu son” diyebiliriz. O kadar mutlu ki Ahmet Kenan Bey durulmuş, daktilo başına geçip bir bildirge dahi (sorumluluk projesinin manifestosu) yazıyor fakat bu son pek doyurucu değil. Çünkü oyunun kendisi doyurucu değil. Skeç havasında ilerleyen dizi bir de yarım yamalak bir saçma öyküyü içine katınca tadından “yenmez” hale geliyor! İlla düşünmemiz gerekiyorsa bunu bir şaka olarak düşünebiliriz.
Ahmet Mümtaz Taylan ise tek tip olmanın tuhaflığını yaşıyor. Özellikle Leyla ile Mecnun‘dan sonra İskender Abi’nin çeşitli tonlarında izledik onu. Komiser de olsa, psikolog da olsa… Çoğu zaman suratsız, mutsuz, o an orada bulunmaktan keyif almayan tipleri canlandırıyor. Tabi kendisiyle kavgalı… Özellikle son dönemi için söylersek Taylan’ın karakteriyle geçindiği tek bir rol yok neredeyse… İlginç… Bu durum belli noktalarda artık ustalaşma ancak “aranan adam”a da saplanıp kalma anlamı taşıyor. Taylan belli rollerin aranan adamı ama belli olmayan rollerde bir “arayış adamı” değil. Oyuncunun tercihidir, ne diyebiliriz? Üstelik çoğu oyuncunun bu çizgiyi benimsediği de bir gerçek…

Mamayı veren düdüğü çalar!
Şu kısacık yazıda tekrara düşmek pahasına söyleyelim: Bunu Bi Düşünün tam manasıyla “butik iş” biçiminde değerlendirebileceğimiz bir yapım sayılmaz. Konsept bir çalışma, adı konmamış, sınırları çizilmemiş bir çeşit sorumluluk projesi, bilinçlendirme çabasının ürünü falan ama dizi tadı veriyor mu orası tartışılır işte. Didaktik çizgiyle Onur Ünlü absürtlüğü buluşunca uyum sağlanamamış fakat bence esas sorun dizinin özel-genel işbirliğinde yatan o yabansılık… Bir mama şirketinin sosyal sorumluluk kapsamında kamuya seslenişi, hayvanlar lehine bir program ortaya koysalar dahi kendi reklamlarını yaparak sektörel hakimiyet kurma/pekiştirme girişimleri (kamuya bir sorumluluk çerçevesinde seslenmeleri rekabet stratejilerinin parçası olarak değerlendirebilir) seyirciyi öykünün sıcaklığından koparıyor. Yukarıda ifade ettiğim üzere fazla evcil olanın (bir sponsorun mesela) kaçınılmaz iticiliği bu… Yanı sıra platformların reklam, sosyal sorumluluk projesi gibi anlatılara açtığı saha giderek genişlerken yapımların ortaklığına dair fikir veriyor. Parayı veren her çağda olduğu gibi çağımızda da düdüğü çalıyor!
Haydar Ali Albayrak