WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın

Trapped: Politik Polisiye Örneği

Baltasar Kormakur’un yazıp yönettiği Trapped ilk sezonu 2015’in son günlerinde yayınlanmış bir Nordik gerilim… Şu günlerde Kormakur’un bir diğer dizisi Katla gibi Netflix’te erişebileceğiniz dizinin yapımını ise İzlanda kanalı RUV üstlenmiş ve olaylar ülkenin kuzeyinde, küçük bir kasabada geçiyor. Büyük ölçüde, Nordik alt türün alametifarikası sayabileceğimiz küçük şehri tehdit eden yabancı unsurlar ile suçun yerel halkça yadırganması üzerinden ilerliyor ve kalbi kırık polis amirimiz Andri’yi merkeze alıyor.

Yurda dönüş, denk geliş ve fırtına

Andri eşinden ayrılmış ancak hâlâ onun kasabasında görev yapmayı sürdüren bir polis memurudur. Kasabanın mazisindeyse trajik bir yangın yatmaktadır. Bir gece bir çiftin (Hjörtür ile Dagny’nin) vakit geçirmek için girdiği balık hali yanmış, genç kadın hayatını kaybetmiştir. Bu kadın aynı zamanda Andri’nin baldızıdır. Olayın tek şüphelisi Hjörtur ise dönemin emniyet amiri Hrafn ve kadının babası Eirikur tarafından suçlanmış, bir dönem hapis yatıp ülkeyi terk etmiştir.

Bu olaydan yıllar sonra Trapped’de öykü bir yurda dönüş, bir denk geliş ve yaklaşan bir fırtına ile açılıp usulca akmakta… Denizde tüm uzuvları kesilmiş bir cesedin bulunması dikkatleri Danimarka’dan gelen feribota çeker. Andri ve ekibi (Hinrika ve Asgeir) feribotu takibe alırken Hjörtur’ün de gemi yolcuları arasında yer alması ve karaya ayak basması kasabada bir merak ve tedirginlik uyandırır. Ancak yalnız kader ağlarını örnekle kalmaz ve İzlanda’nın hava şartları da çemberi giderek daraltmaya başlar.

Emniyet amiri Andri (Olafur Darri Olafsson) hiç de öyle atletik, sert mizaçlı, kusursuz biri değil… Kararlı, kalbi kırık ve zaaflarıyla karşımızda.

* * 

Öncelikle Trapped’ın İskandinav suç yapımları arasında kendine has bir yer edindiğini söyleyebiliriz. Ülke televizyonunun en pahalı yapımı olduğu belirtilen dizi Kuzeyli suç yapımlarında sıklıkla rastladığımız atmosfer kurma yetkinliğini bir kez daha gözler önüne seriyor ve yukarıda değindiğim üç belirleyeni ustaca kesiştirerek doğrusu ismiyle müsemma bir anlatı sunuyor. Kormakur’un dizisinde her ne kadar Andri ile özdeşleşsek bile bir zaman sonra kasaba halkının kaygılarını paylaşmaya, yaşananlara onların gözünden bakmaya başlıyoruz. Bu kader ortaklığını kar dolayısıyla kapanan yollara bağlayabiliriz. Seyirci de kurmaca kahramanlarla aynı koşullarda mahsur kalınca daha doğrusu dizi yarattığı atmosferle bu duyguyu başarıyla aktarınca küçük kasabayı ve elbet soğuğu iliklerimize dek hissediyoruz.

Trapped geçmişte yaşanan yangın trajedisiyle açılıyor. Sahnede hali kundaklayan kişiyi görüyoruz. Bu adamın kim olduğu ancak sezon sonuna doğru ortaya çıkıyor

Karın kapadığı yollar ve demirlemiş bir feribot: “Bir kasaba katilini arıyor!”

Trapped zengin (bir o kadar popüler) içeriğinin yanı sıra katmanlı bir yapı kuruyor. Merkezdeki Andri’nin adeta sınava çekildiği bir süreç izlemeye başlıyoruz. Bir yandan eski karısı Agnes sevgilisiyle kasabaya dönmüş, üstelik çocuklarını alıp başkente gitmeye niyetlenmiştir. Bu psikolojik baskıyı içinde bulunduğu derin yalnızlıkla iç içe geçiren Andri maço karakterini dizginleme çabasındadır. Çocuklarını kaybetme korkusuna şehre gelen geminin (yabancının) ve yine ailesiyle ilişkili hısım olduğu bir tanıdığın kışkırtıcı varlığı eşlik etmektedir. Üstüne üstlük failin sırra kadem basması, gemiden inip halkın arasına karıştığının var sayılması sorumlu kişi sayılan amirin yükünü artırır.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi yolların fırtınada kapanması, zaman zaman elektrik kesintilerinin yaşanması ve feribot yolcularının zorunlu olarak bir spor salonunda misafir edilmesi anlatıdaki çıkışsızlığı kışkırtıyor. Malum, bir spor salonu -şayet hâlâ ayaktaysa- sel, deprem vb. doğal felaketler sonrası başı sokacak, sığınılacak yerler olsa dahi hemen her zaman bir tür mahrumiyete ve politik yönüyle ele aldığımızda hak gaspına karşılık geliyor. Şili darbesinde muhaliflerin statta zulüm görmesi, kurşuna dizilmesi, bizde gazeteci Metin Göktepe’nin yine bir spor salonunda gördüğü işkence sonucu hayatını kaybetmesi fiziksel aktiviteler dışında kullanılan spor salonlarının ürkütücü ve dokunaklı yanını vurguluyor. Bazen eğlence için kullanıldığında dahi işler sarpa sarabiliyor. Gaspar Noe’nin The Climax filminde olduğu gibi…

Konuyu dağıtmadan esas meseleye gelmek istiyorum. Trapped faili kayıplara karışmış bir cinayet, aile sorunları, geçmişte yaşanan trajedi ve zorunlu misafirlik gibi temaları bir araya getirirken esas kozunu bu hattı birleştirecek bir çerçevede kullanıyor: Kasabada gerçekleşmesi beklenen dönüşüm. Trapped bir bağlamda geçmiş ile gelecek arasında hapsolmuş bir kasabanın öyküsü. Zamanın kendi haline bırakıldığında usul usul akacağı fakat kapitalistlerin bu kârsız tempoya razı olmayıp kökten değiştirmeye hazırlandığı bir kasabanın… Kuşkusuz yağmadan çok önce kokusu ve tatlı hayali sarıyor kasabayı! Çin hükümetinin ticari ağına yarar sağlayacak, küresel ilişkilerini güçlendirecek bir liman projesi gündemde… İzlanda’nın ak buzuna, İzlandalı’nın kara kaşına hayran olmayan Çin ilk etapta yerel girişimciler devşirerek sıvamış kolları. Belediye başkanı (eski emniyet amiri), kasabadaki otelin işletmecisi, halin sahibi kısacası kasabanın ensesi kalınları bir suç şebekesinin başını çekiyor. İçlerinde en gözü kara olan da işletmeci… Sadece kasabayı pazarlamakla yetinmeyip kadın satan uluslararası bir çetenin işlerini de organize ediyor. Trapped tam burada liman hayali ile fuhuş çetesi gerçeğini hırslı kodamanlara, aynı merkeze bağlayarak hem alt metnini güçlendiriyor hem türün gündeminden hiç düşmeyen yerli-yabancı çatışmasını sağlam temellere yaslıyor.

Bir başka Kuzeyli ve yalnız İsveç değil Dünya sinemasına da yön veren yönetmenlerden Ingmar Bergman‘ın “sinematografi insan yüzüdür” sözünü yansıtan bir kare… Dagny ile Agnes’nin babası Eirikur’u görüyoruz. Soğuk bakışlarıyla çok şey anlatıyor.

Hayatın içinden ve toplumsal alt metniyle Trapped 

Trapped seyirciyi polisiye açmazlar ve “ayarlanabilir gerilim” bakımından doyururken “hayatın içinden” bir üslup tutturmaya çalışıyor. Geçmişteki trajedinin yeni güne taşınarak yaşama karışması Hjörtur’ün yas tutan fakat öte yandan hayatta kalmaya, dünü aşmaya hevesli karakteriyle gerçekleşiyor. Hjörtur arkadaşlarının çağrısına uyuyor ve kasabanın havuzunda eğlenip ruhuna çöken sisi dağıtıyor. Ancak dizideki gerçek yaşam esintileri ailevi ilişkiler vasıtasıyla polisiyeyi destekleyen başat unsur halini alıyor. Andri’nin çaresizliği, Asgeir’in yalnızlığı, yine Hinrika’nın esrar bağımlısı eşi Bardur’la kurduğu kah dostane kah gergin ilişki ve belki hepsinin ötesinde seneler evvel geçirdiği kazada eşini yitirip kendisi de sakat kalan kasabalının dürbünüyle tüm kasaba yaşamını gözetlemesi. Trapped bu röntgenci tarzı kriminalize etmiyor, tersine ehlileştirerek olayların çözümünde kullanıyor. Bu tercihin ardında Kormakur’un başarısı yatıyor diyebiliriz. Zira yönetmen anlatıya bir dış öğe biçiminde katılan, istendiği takdirde fiziki boyutu aşıp duygusal bir yarılmaya da yol açabilecek gözetleme mesafesini iyi ayarlıyor. Onu gerektiği ölçüde kullanıyor ve yan hikâyelerin arasına almaksızın (bir bölümde adamın öyküsünü dinlesek bile) bir gözlemci çizgisinde tutuyor.

Bahsi açılmışken dizinin yan hikayelerine değinmekte fayda var. Aile içi şiddet, akran zorbalığı, yas tutma pratiği, kuşak çatışması, köşeyi dönme hırsı, ötekileştirme gibi başlıklara bölünebilecek bu yan hikayeler birbirinden rol çalar nitelikte değil. Yanı sıra Trapped politik meselelere eğilmeyi ihmal etmiyor; öyle ki “insanın köleleştirilmesi” sorununu bir medeniyetler çatışmasına büründürmese bile anlatının arka planında sürekli çalıştırarak empati duygusunu devreye sokması diziye siyasi bir boyut kazandırıyor. Özellikle kapitalist yağma kültürünün bir kasabayı ikiye bölmesi ibret verici… İkinci sezonda buradan miras kalan bir öykü izliyoruz. Onu da kısaca aktaralım.

Dizinin ikinci sezonunda siyaset ilk sezonun aksine ön planda: Çevre kirliliği, ırkçılık, homofobi, İslamofobi, kapitalizmin teslim aldığı küçük şehirler… Sahnede kaçırılan bir siyasetçiyi görüyoruz.

Polisiyeden politik gerilime ikinci sezon

Trapped polisiyeden politik gerilime kaydığı ikinci sezonda Andri başkent Reykjavik’te gerçekleşen bir saldırıyı çözmek için izler aramaya yeniden taşraya dönüyor. Bir adamın (Gisli) enerji bakanı ikiz kardeşine (Halla) sarılarak kendini yakmasıyla açılan ikinci sezon bu kez ütopik bir Çin limanını değil daha gerçekçi bir tehdidi dayanak alıyor. Enerji santrali ve santralin Katar sermayesi ile yabancı işçiler hedefte. Bu sezonda ilk bakışta ırkçılık, homofobi ve çevre kirliliği gibi sorunların altı çizilerek “Thor’un Çekici” adlı fanatik bir örgütün işlenmesi ve politik söylemin ağır basması; öte yandan tüm çatışmanın merkezine tek bir ailenin konması “acaba” dedirtiyor. Acaba ilk sezonun tadını arayacak mıyız? Dizi iyi bir sonuca bağlanmadığı takdirde polisiyesini yitirmiş bir politik gerilim olarak kalma -bir bakıma güdük kalma- riskiyle yüzleşiyor ancak finale doğru sırların aile geçmişi üzerinden çözümlenmesi kopkoyu bir dram yaşatıyor seyirciye. İkinci sezona ilk sezonun karakterleri bir ölçüde katılsa dahi genel manada bağımsız bir hat çizildiğini söylemek mümkün. O yüzden toparlayabileceğimizi düşünüyorum.

Andri ile Hinrika (Ilmur Kristjansdottir) iyi bir ikili. Asgeir (Ingvar Sigurdsson) de bu ikiliye her zaman destek veriyor.

Sorunlu aile ekseninde İzlanda polisiyeleri ve buzulda umut aramak

Belki hatırlarsınız; çağımızın ünlü düşünürü Slovaj Zizek (böyle deyince de bir tuhaf oluyor!) Covid-19 pandemisinin Avrupa’da ilk ciddi kapanmalara yol açtığı günlerde belirsizlik ile boğuşup bir yandan akıl sağlığını korumaya çalışan insanlara İzlanda polisiyelerini, Trapped ile The Valhalla Murders‘ı izlemelerini önermişti. Valhalla Murders’ı izlemeye başlayıp -sanıyorum- son bölümde yarım bıraktığımdan olacak bu öneriyi başta anlamlandıramadım. İzlanda polisiyeleri çok fazla aile merkezliydi. Doğanın da yardımıyla güçlü atmosfer kuruyor, insanının doğası gereği soğuk karakterlerle polisiye türünün şart koştuğu o yabancılığı sağlıyordu ama haddinden fazla düşünsel alana kayıyor tabiri caizse suç işleme eyleminin felsefesini yapıyordu! Ki yine Kuzeyli bir akım olan Dogma 95’te de aile trajedilerine eğilmek adettendir. Bu bakımdan Kuzey, aile kurumu yıkılmaya yüz tutan Batı’nın vicdanı olmaya soyunmuş belki de… Tabi öte taraftan Zizek’i bu toplumsal boyutu mu etkilemiştir bilemem ama en azından The Valhalla Murders, (pandemi psikolojisi düşünüldüğünde) seyirciyi sürükleyecek, kafa dağıtacak türden bir yapım değildi. Hani daha ziyade insanı daraltıyordu. Trapped’ı izledikten sonra ise pandeminin hapsedilmiş yaşamımızı teşhir etmek gibi bir rol üstlendiğini ve aslında zaten sorgulamayı bıraktığımız o ilk anda kapana kısıldığımız sonucunu çıkardım. Görüyoruz ki suçun hiç uğramayacağını düşündüğümüz şehirler dahi kapitalist sistemin tehdidinden kaçamıyor. Doğu’dan hayranlıkla süzülen Batı ve onun da Kuzeyi sermayeye teslim olabiliyor. Bu vahşi sistem bazen hırs ile zehirliyor insan bazen de buzulun yabaniliğine ulaşıp orta yere kurulan bir elektrik santralinin atığıyla kirletiyor doğayı ve günün sonunda kendi halinde kasabaları cehenneme çeviriyor.

Haydar Ali Albayrak

Reklam

Saçını Tarayanların Tarağı tarafından yayımlandı

Mahalle yanarken gözünü ekrandan, beyaz perdeden ayırmayanların sesi ve karbonmonoksit sinmiş soluğu... Televizyon, sinema, online platform... Gösteri dünyasının çeşitli mecralarında yayınlanan her türden film ve dizi hakkında eleştiri, inceleme... (Admin sinefil değildir)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: