Orta Sınıf Güldürülerinin Doğu’su

BluTV’nin son komedi dizisi Doğu geçen hafta yayınlandı. Diziye değineceğim ancak öncelikle henüz ilk bölümden hatta ilk sahneden edindiğim bir izlenimi daha doğrusu bir çıkarımı paylaşmak istiyorum. Şunu açık bir şekilde söyleyebiliriz: Mizahımızda bir hayalet dolaşıyor, orta sınıfın hayaleti! Platform güldürüleri eğitimli ve genç orta sınıfa sesleniyor, özellikle seküler kesimin gönlünü alıyor, yeri geliyor yanaklarda makas, karınlarda “gıdı gıdı” oluyor… Böylece karnından konuşmaya mahkum edilen, diğer yandan ise kaybedeceğine inandırıldığı şeyleri kaybetmemek için kendini her türlü iddiadan men eden bir kesim bol keseden okşanıyor, gıdıklanıyor, bir hoş ediliyor. Bu kesimin mevcut siyasal atmosferden pirelense dahi görünmez ellerce kaşınması mizahın muhalif özü/rolü ile birlikte değerlendirilebilir.

Orta sınıf güldürüsünün varacağı en üst nokta “metrobüse astronot bindirmek”! Halkın halka karıştığı bir fantezi

“Güldürürken düşündüren” out, “güldürürken sakinleştiren” in!

Peki buraya nasıl gelindi? Üç madde öne süreceğim, daha doğrusu iki sebep bir sonuç… Sebeplerden başlayayım. Ortalama mizahımızın yüzleri eskidi, malzemesi sıradanlaştı dolayısıyla kitleleri eğleme/tavlama imkânı erozyona uğradı. Daha duru ifade edersek sahne şovları geriledi. Televizyonundan, pahalı biletlerle göz dikilen podyumlarına değin anaakım mizah, yahut kastettiğim anlamıyla ortalama mizah cazibesini yitirdi. Belki erken bulunabilir ama Cem Yılmaz yaşlanıyor. Yine televizyonlar kanallarında devirler açılmıyor fakat art arda kapanıyor. Ata Demirer ekranları çok erken terk edenlerden, Okan Bayülgen sürekli bir hareket halinde, istikrarlı istikrarsız… Beyaz deseniz bıraktı… Komedinin şovla birlikte sunulan yüzünde ciddi bir değişim söz konusu… Diğer bir sebep, Recep İvedik‘te zirvesini gören “halk buna gülüyor mizahı” artık belli bir doygunluğa erişti. Bunu son İvedik filminin diğerlerine göre kısmen az izlenmesine bağlamayacağım elbette ve salt o da değil Düğün Dernek’le, şununla bununla salonları “lebaleb” dolduran ticari sinema üzerindeki komedi hâkimiyeti yavaş yavaş son buluyor. Melodramlar, “Ayla ve Müslüm’ün yapımcısıdan” filmler pastadan aldığı payı yükseltiyor. Diğer yandan ise halk mizahının gerek televizyonda gerek sosyal medyada etkinliğini sürdürdüğünü ancak kendi seyircisini/takipçisini yaratarak sınırlı bir hatta ilerlediğini, anaakımın tüm bir çehresini yansıtmadığını söyleyebiliriz. Güldür Güldür Şovlar ve Tiktok videolarından söz ediyorum. Cumali Ceber gibi Youtuber ünlülerinin abuk subuk filmleri ticari sinemadaki son kurşunları tüketti ve yeni bir mevzi açıldı. Sonuç olarak ise, bu mevzinin açılmasında emeği geçen platformların orta sınıf müşterilerine yönelik hizmetine eğilelim.

Terk edilen mahalle ve orta sınıf cinnetine hicret

Oysa çevrimiçi platformlarda izlediğimiz ilk komedi dizisi Dudullu Postası yine mahalle mizahına göz kırpıyor, Leyla ile Mecnun çizgisine özgün bir selam yolluyordu. Mevzu bahis dizi aynı zamanda mizah dergisi yazar-çizerlerinin anaakıma iş yapma pratiğini de yansıtıyordu. Örneğin Kamuran Süner de Geniş Aile‘yi yazmış, yakın geçmişte Tutunamayanlar dizisine imza atmışken Dudullu Postası’nın omurgası da Serkan Yılmaz’ın aynı adı taşıyan köşesinden çatılmıştı. Ancak ne olduysa oldu mahalle terk edildi ve platformlar mutena bir güldürünün söylemini kuşandı. Bartu Ben ile başlayan, özellikle BluTV bayraktarlığında süren, Gain ve Exxen’in de karınca kararınca katkı koydukları bir mizah dili gelişti. Kadıköy’ü ya da Cihangir’i yine aynı semtlere (yerlilerine ve turistlerine, bıkmışlarına ve özlemini duyanlara) anlatan; sansürsüz içki içilen, fütursuz dalga geçilen, kalabalıklar içinde yalnızlığa sataşmaktansa onu dünya belleyen, son derece pasif, iddiasız, bereketsiz bir mizah dili… Tüm bu olumsuz nitelemeleri dizilerin güldürüsüne değil seslendiği yere dair kullandığımı belirtmeliyim. Yoksa bu diziler çoğu kez güldürüyor seyirciyi ve kuşkusuz daha dinamik, daha genç, daha özgür bir ifade sahasına sahipler.

Yedinci senesinde mezun olmaya çalışan Doğu sahnede hocasını ikna etmeye çalışıyor. Eski sevgilisi akademisyen olmuş, kendisi hâlâ bir quiz’in peşinde!

Geldiğimiz noktada esas mesele mahalle’nin terk edilişi gibi gözüküyor. Mahalleden çıkış güldürünün mekân seçimini de doğrudan etkiledi ve çeşitlilik sağlandı yanılsamasıyla birlikte aslında giderek kısırlaştı sosyal atmosfer. Bartu Ben, Bonkis, Acans, 10 Bin Adım, Gibi… Ortak özellikleri büyük ölçüde Kadıköy’de (Moda’da) geçmeleri. İçlerinde yalnızca Acans ofis ortamını kullanıyor ve dizinin tüm sahneleri kapalı mekanlarda geçiyor. Mekânlardaki aynılaşma ister istemez bir tektipleşmeyi dayatıyor. Eh, hep aynı yerde dikilirsen dönüp dolaşıp aynı hikayeyi anlatırsın! Oyuncuların büyük kısmı bu civarda oturduğundan setler kurulup kalkarken “aman o gecikti, şu sıkıldı” türünden dertler yaşanmıyordur muhtemelen fakat oyuncu milleti de role girmekte zorlanıyordur. İnsanlara zaten kendilerini oynatıyorlar, yetmezmiş gibi bir de her gün çiğnedikleri kaldırımlarda yürütüyor, her gün soludukları havayı solutuyorlar. Şimdi nasıl yüksek bir performans bekleyelim, siz söyleyin!

Doğu ya da orta sınıfa mütedeyyin notalar serpintisi

Başrolünü komedyen Doğu Demirkol’un üstlendiği Doğu dizisini de yukarıda çizilen çerçeve uyarınca değerlendirebiliriz. Doğu kendisi… Adı Doğu, tahsili ile, komedyen olma hayaliyle hatta internette üne kavuştuğu şakasıyla (bknz. mübarek)… BluTV’de herkes “kendisi” olmuyor mu zaten! Bartu Ben’de veya Bonkis’te de öyle olmadı mı? Bilgisayar mühendisliği son sınıf öğrencisi Doğu bir yandan okulu bitirmeye bir yandan da ailesiyle hoş geçinmeye çalışıyor. Baba (Kubilay Tunçer) hekim, ana (Banu Fotocan) avukat olduğundan maddi sıkıntılar çektiği söylenemez fakat başarısızlık görüntüsü ardında yiten, zaman zaman can çekişen bir Doğu izliyoruz. Bu Doğu’dan yıldık ama izliyoruz, o ailesiyle didişen bir orta sınıf çocuğu… Nispeten fakirlik çektiği, mahalle dizisi Tutunamayanlar’da bile öyleydi… Ölümlü Dünya filminde evindeki tuvaletten başka tuvalet kullanamıyordu mesela… İlginçtir ama Nuri Bilge Ceylan‘ın Ahlat Ağacı‘nda kendisine verilen rol yine ailesiyle sorunlar yaşayan bir gençti.

Doğu Demirkol‘u son olarak TRT dizisi Tutunamayanlar‘da izlemiştik. Absürt komedi türündeki dizide Demirkol yine bir tutunamayan, bir “sevimli başarısız”

Filmler, diziler değişse de Demirkol’un kompozisyonu hiç değişmiyor. Demirkol aşağı yukarı bu iken ilk beş bölümü yayınlanan Doğu için daha başka ne diyebiliriz? Orta sınıf güldürü çerçevesini aşıyor, Doğu Demirkol çizgisinden taşıyor mu mesela? Açıkçası çizgiden şaştığını pek söyleyemeyiz, dizi Demirkol’un çevresinde gelişiyor, gelişecek gibi de gözüküyor. BKM oyuncusu Evliya Aykan renk katacaktır diziye, zira yetenekli bir oyuncu… Orta sınıf konusunda ise anlatıya farklı notalar serpildiğini görüyoruz. En barizi mütedeyyin kesimin orta sınıf güldürülerinde kendine bir yer açması. Bunu da Doğu Demirkol’dan gayrısı başaramazdı! Demirkol girdiği birçok rolde içki tüketmeyen fakat karşısındakini deli eden rahatlığıyla da “modern genç” profiline ters düşmeyen bir kimliğe bürünüyor. Bayi Toplantısı filminde yine ailesinin kuzusu olarak Anadolu’nun saf bağrını temsil ediyor, içki kullanmıyordu. Tutunamayanlar’da da hemen her sahnede Allahın selamını alıp veriyor, sürekli kul hakkından bahsediyordu. Kısaca Demirkol “mrb, slm nbr” karakterlerinin dışında kalarak da (asıl olarak böyle) var olabiliyor. Ayrıca kadın-erkek ilişkisinde sevgilisine “Selamün Aleyküm” diyen komik saf karikatürünün gerçek hayattaki izdüşümü adeta… Doğu dizisinde Demirkol aykırılığının ayyuka çıktığını ve tam anlamıyla siyasallaştığını gözlemliyoruz. Üstelik bu kez Demirkol karakteri yalnız değil! Bir “28 Şubat mağduriyeti” bile izliyoruz. Doğu annesine öykünerek “başım kapalı beni adliyeye almıyorlar” deyip dalga geçiyor. Annesi ise “Ankara Hukukun evde oturmak için bitirilmediğini” söylüyor. Anne inançlı… Hekimlik yapan baba ise anladığımız kadarıyla ateist… Aile çatısı altına değin taşınmış bu karşıtlıkta Doğu’nun, gerilse dahi tüm inancı ve imanıyla annesini destekleyip babasıyla tartışması dizinin de politik bağlamda mütedeyyin kesime kucak açan tavrını ortaya koyuyor. İlk bölümlerdeki mütedeyyin yorumlar bu aile yarılması ile sınırlı kalmıyor ve Doğu, on yıllardır aşina olduğumuz bir zıtlığın, Batı hayranı yoz entel ile şaşkın ve zeki Anadolu pırıltısının altını çizerken yine feminist tesettürlü bir eczacı portesi üzerinden başı kapalı kadının her daim aşağılandığı, ötekileştirildiği tezini öne sürüyor. Isıtılıp ısıtılıp sofraya konan, oldukça tatsız ve artık tüm inandırıcılığını yitirmiş bir tez. Dizi komedi olduğundan bu köhne tezi prezervatif almakta zorlanan Doğu Demirkol utangaçlığı ile renklendirmek istemişler fakat bahsi geçen sahnenin güçlü bir etki bıraktığını söyleyemeyiz. 

Evliya Aykan (sağda) dizinin komik yüzlerinden

Yeniden kültürel iktidar açmazı, argüman ve retorik

Doğu, muktedirlerin senelerdir kurmaya çalıştığı kültürel iktidar açmazını ve mahalle savaşlarını anımsatıyor. Dindarları, yetmez ama evetçileri, mermer ulan mermercileri, tekmili birden mukaddesatçıları eteğinde toplayan siyasi iktidar ne yapıp etse, ağzıyla kuş tutsa kültürel bir iktidar kuramıyor. “Bu bir kuş değildir” diyorlar her defasında. “Dindar ve kindar gençlik” söylemi, imam hatip nesilleri iktidarın beklentisini karşılayamıyor. İktidar kotayı dolduramıyor! TRT-2’nin yeniden kuruluşu, Tutunamayanlar dizisi bu soğuk savaş hamlelerine yakın dönemden örnek verilebilir. Nedir ki “olmuyor olmuyor”. Çünkü sırf bu n’olmuyor söylemi bile sol liberal entelektüel kesimin hâkimiyetini yansıtıyor ve mütedeyyinlerin merkezi alamayacaklarını, çok çok işbirliği yaparak gündeme gelebileceklerini hatırlatıyor. Kültürel iktidarın bir türlü ele geçirilemeyişinde aslan payını muhafazakar cenahın argüman yoksunluğuna verebiliriz. Muhafazakarlar üstün hatip teknolojilerini kullanarak durmaksızın söylem üretiyorlar. Basma kalıp söylemler, mağduriyetler, göz yaşları. Hamaset üstüne hamaset, dünya kaçtan büyüktür falan… Dün bir anlamı olabilecek söylemlerin bugün artık hiçbir karşılık bulmadığını biliyoruz. Sağ argüman, iddia, hatta hatırı sayılır bir niyet bile üretemiyor. Taklitle, hitapla, sığ bir kavrayış ile ayakta kalmaya çalışıyor. Orta sınıfın Doğu’sunu temsil etmek ise yine “Kadıköy çevresine” kalıyor, yani merkezi manipüle eden, cürmünden daha fazla yer yakan bir çevreye. Namıdiğer mizahımızın hayaletine…

Haydar Ali Albayrak

Saçını Tarayanların Tarağı tarafından yayımlandı

Mahalle yanarken gözünü ekrandan, beyaz perdeden ayırmayanların sesi ve karbonmonoksit sinmiş soluğu... Televizyon, sinema, online platform... Gösteri dünyasının çeşitli mecralarında yayınlanan her türden film ve dizi hakkında eleştiri, inceleme... (Admin sinefil değildir)

Orta Sınıf Güldürülerinin Doğu’su” için 2 yorum

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın